Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin 1. bendi “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadının önünde önceki soyadını da kullanabilir” şeklinde. Bahsi geçen kanunun değişikliği için Anayasa Mahkemesine başvuru yapıldığı öğrenildi. Türk Medeni Kanunu’ndaki bu maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği belirtildi. Maddenin değişikliği ile kadınlar, evlendiğinde kocasının soy ismini alma zorunluluğu ortadan kalkacak ve kadınlar evlendiğinde de istediği takdirde kendi soy ismini kullanmaya devam edecek. Karar, Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla resmiyet kazanacak.
BEKLİYORDUK!
Öğrenilen önbilginin doğruluk derecesini, yaşanan süreci, kararın hukuki boyutunu ve toplumda beklenen yansımalarını gazetemiz köşe yazarı Avukat Musab Hasırcı'ya sorduk. Hasırcı, kendisinin de ciddi kaynaklardan böyle bilgiler aldığını ancak resmileşmeden net bir şey söylemenin doğru olmadığını fakat yine de 10 yıllık süreçte yaşanan gelişim ve değişimlerden dolayı böyle bir kararın beklendiğini aktardı. Musab Hasırcı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "10 yıl önce söz konusu maddenin iptal edilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştu ancak başvuru o dönemki koşullara göre reddedilmişti, Anayasa gereğince bir madde hakkında iptal talebinin reddi kararı verildikten sonra 10 yıl içersinde tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulamaz, bu yüzden söz konusu maddenin iptali isteminin reddine dair verilen kararın üzerinden 10 yıl geçmesinin hemen ardından tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmasını bekliyorduk. Kadın hakları konusunda yaşanan gelişmeler, kadının kocasının soyadını almak zorunda olduğuna dair kuralın "Maddi ve manevi varlığını geliştirme ve koruma hakkını" ihlal ettiğine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve insan hakları alanında yaşanan diğer gelişmeler nedeniyle yeni dönemde artık bu kuralın iptal edilebileceğine dair inanç kuvvetlenmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararları sonrası artık Anayasa Mahkemesinin de bu kuralı iptal etmesini ben ve birçok hukukçu bekliyorduk. Resmi gazetede iptal kararı yayımlanmadan net bir şey söylemek çok sağlıklı olmayabilir ancak biz yıllardır bu konuda öngörü içerisindeydik. Ayrıca gazetemiz böyle bir haberden bahsediyorsa kaynağına güveniyordur. ”
TOPLUM BUNA HAZIR DEĞİL
Avukat Musab Hasırcı, bu kararın toplumda nasıl bir yansıması olacağı ile ilgili ise; “Hakimler buna hazır, mahkemeler hazır, avukatlar hukukçular hazır ama toplum buna hazır değil. Biz Türk toplumu olarak aile birliğine, erkeğin aile reisliğine, ataerkil yapıya yatkınız. Her ne kadar dünyada kadın haklarındaki ilerlemeler, değişimler; kadınların evlendikten sonra da bağımsızlığına, kendi maddi ve manevi varlığını özgürce sürdürebileceğine dair yeni anlayışlar getirmiş olsa ve bu anlayış da devletler tarafından kabul edilmiş olsa Türk toplumu henüz bu anlayışı kabul etmedi. Tepeden inme kurallarla kadınların haklarını topluma kabul ettiremezsiniz. Okullarda, toplumsal alanlarda, iş ve çalışma alanlarında, devlet kurumlarında, ailelerde; kadının evlendikten sonra da yalnızca kendi soyadını kullanabileceğini anlatmadığınız, toplumu buna hazırlamadığınız, alıştırmadığınız sürece, bu hakları kabul ettirmediğiniz ve bunu içselleştirmediğiniz sürece, bu iptal kararı maalesef ki aile içi huzurun bozulmasına yol açmaya müsait. Devlet ve kanun kadına böyle bir hak tanısa dahi, kocası, ebeveyni, çevresi –yani toplum- bu hakkı tanımadığı sürece yalnızca kızlık soyadını kullanan kadın hor görülür, eleştirilir, suçlanır, dışlanır… Bu da maalesef ki kadına kötülüktür. Hakkını kullandığı için hor görülen kadının huzuru kaçar, morali bozulur, hayattan soğur. Eşinden mobbing görür, ebeveynlerinden mobbing görür, çevresinden mobbing görür… Biz gerçekten kadınlara bir hak tanımak istiyorsak bu hakkı öncelikle toplum kabul etmelidir. Anayasa Mahkemesinin böyle bir karar vereceği uzun süredir beklenen bir durumdu ancak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da, hükümete yakınlığı ile bilinen kadın derneği; Kadem de, diğer devlet kurumları, STK’ler da bu konuda, toplumun bu duruma alışması ve kabullenmesi konusunda hiçbir çalışma yürütmedi. Kadına iyilik yapmaya çalışırken kötülük yapmamak gerekir. Kadına tanınan hakkın, aile içi çatışmalara yol açmasını engellemek gerekir. Aksi halde karşımıza sadece cinsiyet çatışmalarının arttığı, boşanma oranlarının yükseldiği Türkiye çıkar” şeklinde konuştu.
Haber: Ömer Harmankaya