Altın istemezük… Bakır istemezük…Petrol istemezük…Doğalgaz istemezük…’İstemezük’ geleneği bize Osmanlıdan miras kaldı. İmparatorluk döneminde yeniçeriler, isteklerini padişaha kabul ettirmek için zaman zaman ayaklanırlardı.
Yakın zamanda da Bergama halkı çevre kirliliği gerekçesiyle ‘Altına hayır!’ eylemleri yapmıştı. Eylemin arkasında da Alman sivil toplum örgütleri çıkmıştı. Şimdi altın tesisleri, sorun yaratmadan üretim yapıyor. Tarih tekerrür ediyor… Şimdi de Artvin halkı malum çevrelerin yanlış bilgilendirmesiyle eylem yapıyorlar.
Yetkililer, 10 trilyon doların üzerinde yer altı maden ve madensel zenginliklerimiz olduğunu ifade ediyorlar. Altın, toryum, bor, linyit, mermer, çinko, bakır, demir, kömür ve daha nicelerinin yer altında bulunduğunu, fakat işletilemediğini ifade etmekteler.
Bugün sahip olduğumuz 4000’ den fazla maden yatağından ancak 50 tür civarındaki madenin üretiminin yapıldığı belirtilmektedir. En zengin madenin bor ve granit olduğu söylenmekte…
Uluslararası çevrelerde ‘Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar zengin bir ülkedir.’ Sözü sık sık gündeme gelir. Bu kadar yer altı zenginliklerin üzerinde uyuyan, zenginliklerin bekçiliğini yapan bir ülkeyiz.
Son eylemlerde de Artvin halkına, ‘iyilik mi yapılıyor, kötülük mü yapılıyor?’ diye sorgulamak gerekiyor. Dışarıdan gelen rüzgârlarla bir halkın geleceği ile oynanıyor. Bölgenin insanını fakir bekçiliğine soyundurmak, mahkûm etmek sadece art niyettir. Madenler işletilirken tabii ki çevre sorunları da akla geliyor ama çevre kanunuyla korumak da devletin görevi. Bunu halka iyi anlatıp, aydınlatmak gerekiyor. Provokasyonlara uymayarak, sağduyulu davranmak ulusal bir görevdir. Kazanan Artvin halkı olacaktır…