Aradık, telefonda hal hatır sorduk. Hoş beş ettik. Sözün nihayetinde dedik ziyarete geleceğiz sizi. Kısa bir sessizlik oldu. Sesi değişti. "Malum durumlar ya, gelin buyurun, sıkışıp otururuz kanepeye” dedi. Sorun yok, altımıza çul versen de olur dedim. Güldük.

İki yıl önce borç harç ve banka kredisi İle aldıkları eve, depremde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca önce ağır hasar vermiş, daha sonra ikinci kontrolde orta hasara dönmüştü. Şuan 40 M2 bir konteynerde iki küçük çocukla hayatta kalma savaşındaydılar. "Büyük iki kez küçük dört kez hasta oldu bu kış. Isıtamadık konteyneri. "Şükür "diyor,"Şükür kışı geçirdik. Önümüz yaz çocuklar üşümez artık.”  “Ev ne aşamada?” diye sorunca hüzün, öfke karışımı bir ifade alıyor çehresini.

İnanılır gibi değil ama, deprem olup biteli 15 ay olmuş, hala hantal bürokrasi deprem bölgesindeki orta hasarlı binaların akıbeti hakkında karar verememiş. Üngüt Mahallesi, Doğukent depremden çıktığı gibi, harabe gibi duruyor. Eviniz var, orda, tam karşınızda. Ancak ne içine geçip oturabiliyorsunuz, ne tadilatını yaptırabiliyorsunuz, ne de devlet bu binaları  yıkıp size TOKİ'den ev tahsis ediyor. Eviniz size bakıyor, siz evinize.

Deprem bölgesinde yasamayanlar muhtemelen depremin olup bittiğini, insanların çoktan normal hayatlarına döndüğünü, hızlı bir şekilde kendilerine konut yapım ve tesliminin yapıldığını düşünüyordur. Ancak Deprem üzerinden 15 ay geçmiş, hala orta hasarlı binaların akıbeti belirlenmemiş, itiraza konu ağır hasarlı binalar hakkında hukuk sistemi bir kanıya varamamış. On binlerce insan hala yüksek bürokrasinin o yüksek iki dudağından çıkacak lafa bakıyor.

Birde rezerv alanı, uygun olmayan alan spekülasyonları var. Bu alanları imara açıp on binlerce insanın ölümüne sebep olan bürokrasi aklı, yaklaşık 500 yıl sonra olacak büyük depreme şimdiden hazırlanma telaşında. Ona da tamam. Ancak yer bilimi uzmanı, jeoloji mühendislerinin raporları, bilim adamlarının tespit ve görüşlerine göre bunu belirlemek bu kadar mı zor. On beş aydan beri ne çıkmaz rapordur bu!

İnsanı rahat ettiren, mutlu ve huzurlu hissettiren rahat koltuklar değil, bunu dost ziyaretinde bir kez daha teyit ettik. Küçücük konteynerde sıcak çay ve samimi sohbet doyumsuzdu. Bir kez daha teyit ettik ki deprem oldu ve bitti. Yok oldu da bitmedi. Hantal uyuşuk iş bilmez bürokrasi, deprem artçıları gibi insan psikolojilerini yaralamaya devam ediyor.