Başlıkta sorduğum soruyu üniversite ve altı eğitim için “Eğitim/Üniversite ile Yukarı Doğru Hareketliliğin sonu mu?” diye sorularak daha geniş bir perspektiften cevaplanmak mümkün. Bununla birlikte bu yazıda konu üniversite eğitimi çerçevesinde değerlendirilecektir. Anlatacaklarımın daha iyi anlaşılması için öncelikle ülkemizdeki üniversite öğrenci sayıları ile ilgili bazı verileri paylaşacağım:
Artan öğrenci sayıları
YÖK’ün 2019-2021 eğitim-öğretim yılı verilerine göre; Türkiye’de 207 tane yükseköğretim kurumu (Devlet ve vakıf üniversiteleri ve 4 MYO) var olup bu kurumlarda 7.54 milyon kadar öğrenci önlisans ve lisans; 400 bin civarında da yüksek lisans ve doktora eğitim-öğretimi görmektedir. Yani 8 milyon civarında üniversite öğrencisi hayata hazırlanmak (tutunmak) için gayret gösteriyor. Türkiye’nin 2021 yılı verilerine göre nüfusu 83.6 milyon olarak belirlenmiştir. Kabaca Ülkemiz nüfusunun %10 kadarı üniversite öğrencisi durumunda. Almanya’da bu oranın % 3-4 kadar olduğu bildirilmekte.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel okullarda 18 milyon kadar öğrenci eğitim almakta. Gelecek eğitim-öğretim yıllarında bu sayıların artacağından hiç şüpheniz olmasın.
Bu öğrenciler(i) hayatta(n) ne beklemektedir?
Amaç nedir?
Bu öğrencilerin eğitimin farklı kademelerini bitirdiğinde beklenilen nedir?
Elbette alt kademelerde iyi bir insan/yurttaş olma öğretilmeye çalışılıyordur. Lise ve üniversitelerde ise meslek eğitimi ağırlıklıdır. Buraları bitirenler toplum/devlet hayatında belli görevleri yerine getirirler. Bu şekilde bireyler eğitim yolu ile iş sahibi olma yanında toplum içerisinde statü sahibi olurlar. Böylelikle ailelerinin bulunduğu tabaka/sınıftan daha üste yükselme fırsatını yakalarlar.
Hareketin yönü
Toplumsal hareketlilikte bireyin konumunu (toplumsal tabaka) değiştirecek iki ihtimal vardır: yukarı veya aşağı doğru hareketlilik. Ayrıca hareketliliğin iki formu vardır: Nesil ve nesiller arası. Ekonomik sosyal ve siyasi açıdan gelişmiş sayılan bir toplumda tüm bireylerin bir evvelki nesle göre yukarı hareketlilik yapmaları beklenir. Aşağı doğru hareketliliğin yüksek olması ise; o toplumda ekonomik gelişmenin eksik olduğu, yeni fırsatlar yaratılmadığı; fırsatların açık ve herkes tarafından ulaşılabilir olmadığı; üniversite mezunları arasında işsizliğin yaygın olması gibi demografik yapı ile toplumsal konumlar arasındaki uyumsuzluk; liyakat sisteminin (meristokrasi) işlemediğinin göstergesi kabul edilir (Kalaycıoğlu S., Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik; S. 151).
Sosyolog John Macionis (2015) “ABD’de üniversite derecesine sahip olmak artık yukarı doğru hareketliliği garantilememektedir. Seçkin üniversite ve lisansüstü eğitim dışındaki üniversite eğitimli genç insanların ücretlerinin azaldığını göstermektedir. Üniversite eğitimli çalışanları diğer ülkelerin özellikle dünyanın nitelikli iş gücünün eşi benzeri görülmemiş rekabeti ile karşı karşıyadır ”(Sosyoloji s. 285) demektedir.
ABD’de böyle ise ya bizde!
İşlev bozukluğu!
Yine yazar, Robert K. Merton’a atfen her sosyal yapının muhtemel birçok işlevi olduğunu ve bazılarının diğerlerinden daha belirgin olduğuna dikkat çekerek “açık ve gizli” işlevler ayrımını yapmıştır (Sosyolog John Macionis 2015 S. 14). ABD’de yükseköğretim sisteminin açık işlevi, genç insanların mezun olduktan sonra çalışacakları işlerde kullanmak üzere bilgi ve beceri ile donatmaktır. Yükseköğretimin gizli bir işlevi ise milyonlarca genç insanı iş piyasasından uzak tutarak işsizliğin belli seviyede tutulmasıdır. Merton sosyal işlev bozukluğuna da (SİB) dikkat çekmiştir. SİB toplumun işlemesini aksatan herhangi bir toplumsal davranış kalıbı anlamındadır.
Gelişmiş ülkelerde bazılarının eğitim alması kendileri ve bir başka kesim için iyi olabilir ama ekonomiyi, sosyal uyumu vs bozuyorsa!
Bizde nasıl mı?
Siz ne görüyorsunuz?
Son söz: İlacın aşırı dozu zehirdir.