Herkesin parmak izi nasıl farklıysa, insanların yüreğinizde bıraktığı izler de farklıdır. Aşk yüreğinizde bir odaya yerleşir ve bu benzersiz izle kitler kapısını…. O kişi yeniden yüreğinize dokunmadıkça açılmaz… eğer bu dokunuş bir daha hiç olmazsa kapıları kilitli oda orada kalır… o odanın yüreğinizde kapladığı yer kadar daha az seversiniz artık herşeyi…
Yağmurlar yağıyor şehrin puslu sabahında, seninle bir sonbahar yağmurunda ıslanamadığıma yanarım. Saçlarından süzülürken damlalar, o melek yüzüne bakamadığıma. Seninle serin bir gecede omzumuzda battaniye bir fincan kahveyi paylaşırken balkonda hayallere dalamadığımıza… Çiçekli elbisenle salınırken Floransa sokaklarında her anını fotoğraflayamadığıma… Venedik’te gün batımını el ele izleyemediğimize… bir kız kulesi manzarasında bağıra çağıra şarkılar söyleyemediğimize…bir kitabın sayfalarında kaybolurken , bak ne demiş yazar diyerek anları paylaşamadığımıza… yüreğimizin yandığı bizsiz zamanları anıp ağlayamadığımıza…en çok da seninle yeni anılar yazamadığımıza yanarım…
Anladım… keşke anlamasaydım…dumur kalsaydı bilincim…aşkın körlüğü geçmeseydi gözlerimden…perdeler kalkmasaydı… kalsaydı her şey ruhumun derinliklerinde… görmekten usanır mı insan, görebilmekten…karanlığın aydınlığını yaşarken mutluluğun diyarlarında gezinirdim…rüzgarlar kokunu boynunun kıvrımlarından getirirdi burnuma… dolunay gözlerinde parlarken dudakların eşlik ederdi aşka, parmaklarım saçlarının arasında… herkes uyurdu bir sen bir ben bir biz uyanık… şarkılar fısıldardın kulaklarıma, ilk defa şarkı dinler gibi dinlerdim cennet kokan sesini…zaman geçer hayat geçer başka bir zamana yelken açardık…