Geleneğimizde vardır, ki büyükler ve anneler bunun nedenini çok daha iyi bilirler, yeni doğan bebeklerin 40’ı çıkmadan banyo yaptırmazlar. Bebek, ancak 40’ıncı günü pürü pak haline gelir. Banyodan sonra kucaklara alınır, koklanır, öpülür.
Bir yakınımız vefat, diğer adıyla yaşama veda ettiğinde, vefatının üzerinden geçen 40 gün sonra, merhum adına yani 40 birinci günü ya mevlid okuturlar ya da hayır adına su, şeker ve helva dağıtırlar yakınlarına, cami cemaatine.
*
Canlarımızı, hatıralarımızı ve hayallerimizi bizden alan depremin üzerinden 40 gün geçti. Yıktı geçti. Çaylarımız bardakta, çocukluğumuzun hatıraları sokaklarda, gülüşlerimiz fotoğraflarda kalırken, 7.7 şiddetindeki deprem ne varsa bize ait, alıp götürdü, enkaza karıştırdı.
Bu arada meslektaşlarımız, depremle ilgili yorumlarını sürdürüp, suçlu aramaya, şehrin yeniden imarı ve ihyası için öneriler sunmaya devam ederken, yerel yönetimlere, siyasilere ve başka şehirlerden gelen belediye ve kurumlara dair sert eleştiriler birbirini izledi.
*
Katılır veya katılmazsınız, belediyelerin sınıfta kaldığını söyleyenler oldu.
Kızılay ve AFAD gibi felaket günlerinde halkın yanında olan, olması gereken kurumların şehre geç geldiğini yazanlar oldu.
Siyasilerin (bazılarının) bir bakan geldiğinde, sırf Ankara’ya görüntü vermek için yanlarında bulunduğunu, bir eski bayan milletvekilinin muhalefet belediye başkanlarından birine, bir bayana yakışmayacak tarzda çemkirmesini, halkın içine inmekten imtina ettiklerine dair kişisel yorumlarını paylaşanlar oldu.
Türkiye’nin dört bir yanından belediyeler tüm unsurları ile şehirde halkın yaralarını sarmak adına canhıraş çalışırken, üst düzey siyasiler Ankara Büyükşehir Belediyesini görmezden, duymazdan gelince, bu şehre dair söyleyecek, yazacak fikri olanlar, ‘Nasıl görmezsiniz, nasıl duymazsınız!’ türünde sert çıkışanlar oldu.
Bütün bunlar olurken, 14 Mayıs’ta yapılacak genel seçim, depremin önüne geçiverdi.
*
Ve 85 milyon yanında Kahramanmaraş da seçim gerçeği ile yüzleşmeye başladı. Başladı ama “Sırası mı şimdi seçimi konuşmanın, yazmanın, millet canı derdine düşmüşken, aşını ve işini, Türkçesi geçimi düşünürken, kimin umurunda seçim!” şeklinde yorum yapanlar daha fazlaydı.
Artık kendimize gelme, gidenlerin geri dönme zamanı bu zamanlar. Sanayicisi ile esnafı ile basın camiası ve yerel yönetimi ile bu şehri ayağa kaldırma zamanı bu zamanlar.
Artık yazının yüzü dediğimiz alüvyonlu alanlara, yani marul bahçesine, patlıcan tarlasına konut yapmanın akıl kârı olmadığı kanaatinin geçerli olduğuna inanma vakti bu zamanlar. Aslında bunun için depremin yaşanması da gerekmezdi ama gerekmez bürokratlar, gerekmez siyasiler ve gerekmez yerel yöneticiler (onların alt birimleri dahil) bu şehre toplu mezar hazırladılar.
*
1977’de, tarihe ‘Maraş Olayları’ diye düşülen önce sağ-sol, sonra Alevi-Sünni çatışmasına dönüşen günlerin şehirde yarattığı tahribatın daha yaraları sarılamazken, tarihe kara bir leke olarak tutunurken, şimdi de 7.7’lik deprem vurdu bizi ve bu şehri seneler gerisine götürecek desem, felaket tellallığım karamsarlık sayılmasın, lakin bu şehrin bir an önce ayağa kalkması gerekiyor.
Hayat devam ediyor, bir an önce normale dönmeliyiz!
Kırkını bile beklemeden!