Türkiye sınır kapılarını Avrupa istikametinde açarsa, ne yapacakları sorusuna, yurdumuzdaki sığınmacıların tamamına yakını, “Avrupa’ya gidecekleri” cevabını vermektedirler. Tabii yalnız Suriye’den değil, tüm az gelişmiş ve fakir ülkelerden, özellikle tüm savaş bölgelerinden yasal veya yasa dışı yollardan ülkemize gelerek barınan veya çalışan, sığınmacı, mülteci yahut farklı şekillerde kaçak mukimkonumunda bulunan insanların tamamı aynı Avrupa hayali içindedirler. Üstelik, kendilerinin kaybedecek hiçbir şeyleri olmadığından, her türlü muhtemel deneme için fırsat beklemektedirler. Eğer dikkat etmezsek, tetiklenmeyi bekleyen, Allah korusun, hiç amaçlanmadığı halde elimizde patlayabilecek çok önemli bir sürpriz tehlikeyi, kamuoyumuzun dikkatine sunmak istiyorum. Öncelikle, Türkiye, kendi çıkarları için gerekli gördüğünde, idari bir kararla, sığınmacılara Avrupa yolunu açarsa, çok iyi bilinen nedenlerle, bu kararın mantığı ve gerekçesi son derece doğru olacaktır. Fakat, bu kararla birlikte ve beklenmedik şekilde, ülkemiz aniden çok ciddi bir yeni sığınmacı akınına uğrayabilir. İşte, böyle bir sürpriz tehlike şimdiden dikkatle değerlendirilmeli ve ülkemiz, muhtemel tüm senaryolara karşı olabilecek en etkin önlemleri tamamlamış olmalıdır. Türkiye’nin Avrupa yolunu açacağı ihtimalinin güçlenmesi dahi, yeni sığınmacı adaylarında, “yeter ki Türkiye sınırlarından içeriye bir girelim, ondan sonra Avrupa yolu açık” algısı ve izlenimi yaratırsa, sınırlarımızdan içeriye beklenmedik sayılarda insan hareketi gündeme gelebilir. İşte bu noktada, Türkiye’nin, adeta bir orkestra şefi gibi, tüm gelen ve gidenleri mükemmel bir yönetim ve denetim mekanizması ile kayıt ve kontrol altına alması gerekecektir. Bu sistemin altyapısına yönelik çalışmalar ivedilikle tamamlanmalı, sınırlarımızın hiçbir noktasında fiziksel veya idari bir boşluk bırakılmamalıdır. Özellikle, gelebilecek yeni sığınmacı kitlelerini, öncelikle ve mutlaka sınırlarımız dışında oluşturmakta olduğumuz güvenli bölgelerde barındırabilmeliyiz, yani gerekirse buraları bekleme istasyonu olabilmelidir. Sınırlarımız dışındaki güvenli bölgelerde ağırlayacağımız bu misafirlerimizin hangileri ülkelerine dönecek, hangileri Türkiye’ye girecek ve hangileri Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçebilecek, tüm bunların stratejik kararlarını bizim yöneticilerimiz verebilmeli ve bu kararlar sorunsuz şekilde uygulanabilmelidir. Şimdi gelin, işin tam göbeğinde bulunan Türkiye aşığı bir isme kulak verelim. Suriye Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iç savaşın başladığı günden itibaren, can güvenliği endişesiyle evlerini terk eden Suriyelilere kucak açan Türkiye'ye minnettar olduklarını söyledi. Sağlık, eğitim ve iş imkanı için büyük destek verildiğini belirten Ali, Avrupa'nın verdiği sözü yerine getirmediğini söyledi. Suriye'den kaçanların, insan kaçakçılarına en az bin dolar ödediğini dile getiren Ali, "Türkiye Avrupa istikametinde kapıları açarsa, Suriye’nin kuzeyinde yaşayanların en az yarısı hemen gelir ve Türkiye’nin sınırları ileri derecede zorlanır. Çünkü orada can güvenliği yok, terör örgütlerinin girdiği bölge çok gergin. Avrupa kapısı açılırsa, Türkiye’de dört milyon olan Suriyeli sayısı derhal sekiz milyona kadar çıkar. Bu insanlar ümitsiz kalırsa, Avrupa Birliği yardımları gelmezse, Türkiye bile çaresiz kalabilir. Çok tehlikeli olmasına rağmen denizden bile geçişler artacak." dedi. Ali, çok az sayıda bazı Suriyelilerin Türkiye'de kalmayı tercih ettiğini, ama gitmek isteyenlerin sayısının çok daha fazla olduğuna dikkati çekti. Bu insanların Avrupa yolundaki kararlılığı eyleme dönüşebilir. Bu durum, terör provokasyonlarına zemin hazırlayabilir. Geçen yıl Edirne sınırına giden Suriyelilerin sayısını anımsatan Ali, "Bir yıl önce Edirne'de birçok insan toplandı sınırın açılması için. Sınır açılırsa zannediyorum ki İstanbul yoluna otobüsler yetişmeyecek. Halep'te, Kamışlı'da, Edirne sınırının açıldığı bir duyulursa, bütün yollarda inanılmaz bir izdiham olacak. Herkes can güvenliği için akın akın gelecek." ifadelerini kullandı. Halep'ten 1,5 yıl önce üç çocuğuyla gelen ve berberlik yapan Besil Abdurrahman, kendilerine sahip çıkan Türkiye'ye minnettar olduklarını bildirdi. Kardeşinin Kanada'da olduğunu, ailesiyle onun yanına gitmek istediğini anlatan Abdurrahman, "Deniz yoluyla gitmek istedim ama ölümler çok oluyor diye korktuk, gitmedik. Türkiye'de çok iyi ağırlandık ama daha iyi şartlar için Avrupa'ya gitmek istiyoruz. Sadece ben değil buradaki herkes gitmek istiyor." dedi. Amer İbrahim ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür ederek, Türkiye'nin kapıları açması durumunda 2 çocuğu ve eşiyle Avrupa'ya gitmek istediğini kaydetti. Şam'dan 1,5 yıl önce Türkiye'ye gelen inşaat mühendisi Mehmet Kalluf, ülkelerindeki iç savaşın ardından birçok arkadaşının Avrupa'ya gittiğini belirterek, "Burada yaşam çok iyi ama Türkiye kapıları açarsa, ben Almanya'ya giderim, ailem orada. Arkadaşlarım da Avrupa'ya gitmek istiyorlar" diye konuştu. İşte, doğrudan ve birinci elden sığınmacıların psikolojisi bu. Türkiye’nin tek bir işaretine bakan ve adeta tetiklenmeyi bekleyen tüm sığınmacı hareketliliği karşısında, her türlü acil durum yönetimi, denetimi ve koordinasyonu ile ilgili tedbirlerin mutlaka kusursuz bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiği çok açık ortadadır. Son derece tedbirli olalım, hayırlısını dileyelim ve hayırlısı olsun inşallah. Yeter ki, misafirlerimiz daha fazla mağdur olmasın, insanlarımız üzülmesin ve ülkemiz zor durumda kalmasın.