Bir canlıyı tanımlayan çok önemli iki bilimsel kavram vardır: GENOTİP ve FENOTİP. İşte bu iki kavram, Tıbbın ve Biyolojik Bilimlerin en muhteşem zirvesidir. Çok kısaca özetlersek, genotip, bir canlının kendi genlerinde taşıdığı tüm özelliklerin kodlarıdır. Fenotip ise, bu genetik kodların, o canlıya ait tüm yaşam sürecindeki varlığında gerçekleşebilen özelliklerdir. Teorik olarak, genotip ile fenotip birbirine eşit ve eşdeğerdir. Yani, bir canlının, sahip olduğu genotip özelliklerini, yüzde yüz oranında fenotipinde gerçekleştirebilmesi beklenir. Fakat bu teorik eşitlik bir canlının yaşamında hemen hemen hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmez. Çünkü, genetik özellik kodlarının canlı fenotipinde ortaya çıkabilmesi için gerekli biyo-endojen (canlı-içi) ve biyo-ekzojen (canlı-dışı) şartlar yoksa, bu özellikler o canlının yaşamında ortaya çıkmaz. Yahut, bahsi geçen genotip özellikleri, ancak gerekli iç ve dış ortamların, şartların uygunluğu ve izin verdiği oranda, canlı fenotipinde somut olarak ortaya çıkabilir. Şimdi konuyu canlı genelinden insan özeline indirgediğimizde, bireyin doğumundan ölümüne kadar etkili olacak yaşama ait tüm ortamları, faktörleri ve şartları da ilaveten dikkate almamız gerekir. İşte bu noktada, bizim ürettiğimiz yeni bir terminoloji olarak, “biyo-sosyal genotip” ve “biyo-sosyal fenotip” kavramlarına ihtiyaç doğar. Yani, bu iki yeni kombine (birleşik) kavramla, bireyin içine doğduğu, yetiştiği biyolojik ve sosyal faktörlerin tümü, birlikte etkileşimli olarak değerlendirilmiş olur. Örnek verelim. Bir erkek karısını döverse, o anda kanında dolaşan biyokimyasal maddelerin ve hormonların, öfke üretimi ve denetimi konusundaki biyolojik ve psikolojik etkilerini dikkate alıp düzeltmemiz, bu şiddeti önlemeye yetmez; o erkeğin karısına saldırabilecleği sosyal ortamları, imkanları, şartları, bahaneleri, fırsatları da ortadan kaldırmamız ve en kesin caydırıcı yaptırımları yürürlüğe koymamız gerekir. İşte, biyo-sosyal bir yaratık olan insanı, ancak bu şekilde, esfel-i mahlukat (yaratılanların en kötüsü) seviyesine düşürmeden, asıl olması gereken eşref-i mahlukat (yaratılanların en şereflisi) seviyesine çıkarabiliriz. İnsan denilen biyo-sosyal yaratık, üç şekilde tehlikeli olabilir: yani, bizzat kendi varlığına karşı, başkasına karşı, topluma karşı zararlı olabilir. Tabii, bu üç seçenekten ikisi veya üçü, birlikte de olabilir. Zaten o zaman çok daha zararlı ve tehlikeli bir insanla karşı karşıyayız demektir. Onbeş Temmuz darbesinde, ikiyüzelli vatandaşımızı katleden hainler, işte bu en tehlikeli kategoriye giren fetöcülerdir. Ellerine şehitlerimizin kanı bulaşmış bu fetöcü teröristler, en kötü esfel-i mahlukat düzeyinin bile altında kalmışlar modern toplumda hiçbir yaşam hakları olmadığını bizzat kendileri ispatlamışlardır. En ağır şekilde cezalandırılmaları bile acılarımızı hafifletemeyecek olan esfel-i safilin’deki bu mahlukatın yetiştirildikleri, beyinlerinin yıkandığı her türlü patolojik eğitim ve telkin ortamları, kesinlikle ve ilelebet ortadan kaldırılmalıdır. Yalnız darbe sapkınlığı yönünden değil, her türlü kötülük eğilimleri yönünden de, çocuklarımız, daha doğdukları andan itibaren, biyo-sosyal kişilikleri açısından, “onurlu sadakat” odaklı aydınlık bir zeminde yetiştirilmelidir. Bunun tam tersi, “onursuz hıyanet” odaklı her türlü karanlık zeminden çocuklarımız ve aileleri titizlikle korunmalıdır. Özetle, insanın biyo-sosyal kişiliğinin doğal kodlarına en uygun sadakat şartları, hayatın tüm dönemlerinde devletimiz tarafından sağlanmalıdır. Böylece, bizzat kendi şahsına, başkasına ve topluma en faydalı olabilecek gerçekten güvenilir bir insan kaynağımız oluşacaktır. Binlerce yıllık tarihi geleneklerimiz de dikkate alınarak, biyo-sosyal insanın sadakat matematiğine ait bütün bilinmeyenler, Biyoloji, Tıp, Psikoloji, Hukuk, Din, Ahlak, Kültür, Eğitim vb. gibi, birbiriyle etkileşimli alanların uzmanlarından da yararlanarak çözümlenebilir. Böylece, insanlarımıza, mümkün olan en ideal toplumsal ve bireysel yaşam altyapısı kazandırılabilir. Bu yapılamadığı takdirde, büyük veya küçük her türlü kötülük ve hıyanet tehlikesi, kendi karanlığına uygun biyo-sosyal insan matematiğini acımasızca dayatacaktır. Bu yöndeki her türlü karanlık zemini ve temsilcilerini, tüm insanlık adına ve kesinlikle etkisiz hale getirmek zorundayız. Çünkü, bu, hem milli, hem de evrensel bir sorundur ve her ölçekteki versiyonları ortadan kaldırılmalıdır. İnsan ve toplum yaşamlarının tabi olduğu evrensel biyo-sosyal denklemlerin doğru anlaşıldığı ve doğru yönetilerek yönlendirildiği toplumlarda, bunların birey ve toplumu ilgilendiren matematiksel sonuçları da son derece aydınlık, doğru ve olumlu olacaktır. Neticede, insanlarımıza kazandıracağımız sağlıklı biyo-sosyal altyapı ve bunlardan oluşacak toplumun güvenilir istikrarı, böylece ülkeye ve dünyaya sunulacak son derece olumlu insanlık katma değeri, asla gerçekleştirilmesi zor şeyler değildir. Aksi halde, fetönün yeni versiyonları veya her türlü yerel, global terör örgütleri başımıza daha fazla bela olmaya devam edeceklerdir.
Dr. Yıldırım Ramazanoğlu