Bundan üç yıl kadar önceydi…

Türkiye Belediyeler Birliğinde Dünya Su Kayıpları Günü münasebetiyle bir toplantı tertip etmiştik. Toplantı, Birliğin o dönemki başkanı Sayın Fatma Şahin’in ev sahipliğinde yapılıyordu. Çeşitli kurum, kuruluşlardan birçok üst düzey isim oradaydı. Şahin mikrofonu aldı eline, tüm salonu kahkahaya boğan bir hikâye anlattı. Hikâye özetle şu: Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından bölgenin en büyük kitap fuarı düzenleniyor. Edebiyat camiasının birçok üstadı da oraya kitapseverlerle buluşsun diye davet ediliyor. Maksat, genç nesillerin ilgisini çekip Gaziantep’ten de Kahramanmaraş’ta olduğu gibi büyük yazar ve şairler çıkarmak. Neyse efendim açılış yapılıyor, Başkan Hanım şöyle bir teftişe çıkıyor. Gözü kitap okuyan bir çocuk arıyor o demde, bulacak ki onunla sohbet edip yazmaya teşvik edecek. Derken bir çocuk görüyor, elinde de bir Mustafa Kutlu öyküsü. “Tamam” diyor, “aradığımı buldum”. Yaklaşıyor yanına, başını okşayıp adını soruyor. Adı ne dersiniz? Ökkeş! Umudunu kaybetmiyor Başkan Hanım, “olabilir” diyor, “belki Gazianteplidir”. Bir yol “nerelisin” diye soruyor, çocuk diyor ki “Andırınlıyım”. Sayın Şahin bu hikâyeyi anlattığında en çok dönemin Tarım ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Vahit Kirişçi hocam gülmüştü. Gülmüştü, çünkü o, daha hikâyenin en başından sonunu tahmin edebiliyordu.

***

İki gün evvel bir telefon aldım.

Oturduğum yerden bir anda ayağa fırladım. Çünkü arayan Prof. Dr. Vahit Kirişçi idi… “Emredin Sayın Bakanım” dedim. Cevaben, “Yazını çok beğendim, kalemine sağlık.” dedi. Ardından büyük bir tevazu gösterip bana yazımda şikayet ettiğim hususla ilgili birkaç ayrıntı anlattı. Kabaca, deprem sonrası şehrin su sorununu çözecek 10,5 milyar TL’lik bir yatırım hayata geçiyor. Bu bütçe doğrudan devlet tarafından karşılanıyor. Delikli akçesi belediyeden istenmeden yani… Yani Sayın Bakanın ve devlet ricalinin çabalarıyla yeni bir Kahramanmaraş kuruluyor. Üstünde de, altında da… Belediyenin mevcut bütçesiyle on yıllara sâri bir çalışma, şimdi, şu an, derhâl yapılıyor. Allah ondan da, onu bize bağışlayan efradından da razı olsun.

***

Şimdi Sayın Bakanım bunu okurken de gülmüştür.

Gülmüştür, çünkü bu hikâyenin de sonunu tahmin etmiştir. Şimdi Mithat Cemal Kuntay’dan nakille bir mısrayı ona armağan edeyim: “Takrîben adamlık sana yetmezdi, tamamdın / Sen, kitle-adam, millet-adam, bayrak adamdın...” Neden? Kimse bilmez, nitekim o da bilinsin istemez ama anlatayım. Bugün siyaseti ihtirasları için bir basamak olarak gören kim varsa çil yavrusu dağıldı, onun sayesinde... Bir yerde yatırım mı yapılacak? Ankara’yı arşınlayan ilk kişi odur. Şehrin bürokratlarına yol gösteren, yön tayin eden o olur. Mecliste en zor işlere hep o talip olur. Geldik hikâyenin sonuna… Allah eğer velimizi tayin etmese de seçimi bize bıraksaydı, ben onu seçerdim. Yorgun gözlerindeki hikmeti anlamaya, milleti mamur etmek üzere çabasına ortak olmaya. Ne diyelim? Bostan olduğunu ne bilsin, onu bostancı bilir… Belki, bir gün…