Taş şiirini bilir misiniz? Anonim bir şiir ama değme şairlerin şiirlerine “taş” çıkartır. Bir mısraında ne diyor bakınız: “Günahkâr insanı Allah taş edermiş / Görmedim ama inanırım / Hatta bir gün gelecek, gökten yağacaksın sanırım.” Ne şiir ama! Yürürken ayağımın ucuyla bir tepik vurduğum taşın böylesine kıymetli, böylesine ulvî bir tarafı olduğunu hiç düşünmemiştim. Taşı iyi okumak lazım. Mesela ben lise talebesiyken beni çok etkileyen bir taş okumuştum. O taş tam 1289 yıllık; yazanı da senin, benim, hepimizin büyük dedesi. Kim o? Bilge Kağan! Ne demiş peki? “Türk milletinin adı yok olmasın diye gece uyumadım, gündüz oturmadım. Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.” Lider dediğin böyle olur işte…

***

“Haviye daş atıp başını altına dutma” derdi rahmet olası büyüklerim riskli bir iş yapıldığında. Size “haviye daş atmak” kadar riskli bir şey söyleyeyim: Mesela; insan kaynağının büyük kısmı göç etmiş, ticari enstrümanları tarumar olmuş, alt ve üstyapısıyla, meskenleri ve kamusal alanlarıyla birçok bağımsız bölümün yıkılmış olduğu bir şehirde belediye başkanlığı gibi bir vazifeye talip olmak çok riskli. Bu riski kim alır? Rahmetli Müslüm Gürses diyor ya, “Deli gibi sevmek ruhumuzda var” diye, işte o riski ancak “deli gibi seven” biri alır. Almış da çok şükür…

***

Şu garip kalemimi hep Taptuk Emre’nin dergâhına taşınan odunlar kadar doğru tutmaya çalıştım. Doğrusu, Kahramanmaraş’taki yerel seçimlerde aday isimlerinden çok korkmuştum. Korkmuştum, çünkü fanatizmin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu biliyordum. Sandım ki Büyükşehir, parti mantığıyla idare olunacak… Hemen kalemime sarılıp, “Başkan Görgel'e açık mektup” başlıklı bir köşe yazısı yazdım. Memleketi için kaygılanan bir gurbet kuşu olarak 6 konuyu arz ettim Fırat Görgel Bey’e o yazıda. Ardından günbegün takip ettim çalışmalarını. Adam, hiç mi dinlenmezsin? Gündüz asfalt makinesi başında, öğlen bir kültür mirasının restorasyonunda, akşam bir esnafla tokalaşıyor, gece vakti de bir grup mahalle sakiniyle çay içiyor! Daha bu hafta, aldığı hasara yandığım Yedi Güzel Adam Edebiyat Müzesi’nde basın mensuplarına müjdeler verdi. Derken benim köşe yazısı mülga oldu… Çünkü zaten yapacakmış, beyhude yazmışım. Bunu nasıl yapıyorsun Başkanım? Gece uyumamayı, gündüz oturmamayı bir taştan mı okudun yoksa? Bilge Kağan’ın taşından…

***

Bir de ağabey meselesi var… Kurumsal iletişim ekibi zaten Real Madrid gibi de bireysel iletişiminin bu denli güçlü olmasını açıkçası beklemiyordum. Bir yere gidecek, hop çocuklar önüne atlıyor “Fırat ağabey” diye sevinç çığlıklarıyla… Boyuna bir şeyler söylüyorlar. Kimi kütüphane istiyor mahallesine, kimi futbol sahası… Sözü verdi mi? Bakıyorsun bir ay sonra yapılıvermiş. Garip gurabaya, yaşlıya, çocuğa olan sevgisinden, hürmetinden hiç bahsetmiyorum bile... Hay Allah senden razı olsun Fırat ağabey!