Çocukken sadece tanımadığım insanlar ölür sanırdım…

Öyle ya fırtına görmemiş bir gonca gül, solmayı ne bilsin! Ben büyüdüm, sevdiklerim yaşlandı. Bıyığım terledi, babamın saçı döküldü. Ben uzadım, dağ gibi pehlivan dedem kısaldıkça kısaldı. Çok sonra tanıştım ben ölümle. Tanıştım da yakamı bir türlü bırakmadı gitti! Efendimiz (s.a.v.) şöyle söylemiş ölümle ilgili: “Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın.” Hatırlayayım diyorum, ölümü rabıta edeyim… Nafile! Hiç aklından çıkmayanı nasıl hatırlasın insan?

***

Kapıçam denince fuar akla gelirdi, piknik hatra düşerdi evvelden. Çam dallarıyla çelik çomak oynardı çocuklar, tatlı bir meltem yanağımızı okşardı orada… Şimdi, makber başına gölge eden sayısız Türk bayrağı, toprağa sakladığımız birçok sevgili, hasret, ıstırap, gözyaşı var orada. Ölüm, bir kez daha fısıldadı kulağıma bu hafta. Bir sevgili dost, bir güzel gönüllü ağabey, bir zahit insan daha düşmüş toprağa. Abdullah Kekil ağabeyim de değiştirmiş dünyasını, Kapıçam’dan ukbaya…

***

Abdullah ağabeyi ilk kez Büyükşehir’in basın birimini ziyaret ettiğinde görmüştüm. Önce sevgili kardeşim Ali Rıza Karakale’nin yanına vardı. Ben Ali Rıza ile sohbet ederken nasıl hissediyorsam, yüzümde nasıl bir ifade varsa onunki de aynıydı. Anlaşıldığından emindi, kalbi mutmaindi, kibirden azadeydi… Ulvi sohbetleri sona erdiğinde Ali Rıza, Abdullah ağabeyin elini öpmek üzere eğildi. Bu sırada Abdullah ağabey de onun eline eğilmişti. Bu, ancak tasavvuf bendelerinin anlayacağı türden bir hürmetti. Çünkü yaptıkları şey, adı “Teberrük” olan bir Nakşi geleneğiydi.

***

Tanışıklığımız dostluğa evrildi. Çayından, sohbetinden ikram etti sık sık. Yıllar içinde Abdullah ağabeyde fark ettiğim bir şey vardı: Ben duvar meşrep bir adamdım, o ise bir ayna gibiydi. Muhtar arkadaşı Fatih Karaköse ile bir araya geldiğinde başka bir sohbet içine giriyor, mesai arkadaşı İsmail Ersoy ile bambaşka… Fakat herkese, herkese ikram ettiği ortak tek bir şey var: Tebessüm… Hafızamda onun çehresi yalnızca mütebessim. Sen, bu kubbeye hoş bir sada bıraktın ağabey. Rabbim bu dünyada muhafaza ettiğin gülümsemeni ebediyette de yüzünden eksik etmesin.