İnananlar için on bir ayın sultanıdır ramazan. Bazıları için de yaptıkları hataların bedelini hayır hasenatla kurtaracaklarını zannettikleri mübarek aydır.  Benim için ramazan; elimden geldiğince yoksulu her zamankinden daha çok gözettiğim, mümkün olduğunca evimde inzivada geçirdiğim aydır. Birçok inanan için böyle olduğunu biliyorum.

               Yoksulu gözetmek Allah’ın emridir, kulun teveccühü olmamalı. Göze sokularak, inciterek, reklam aracı yapılarak fakir gözetilmez. Bu anlamda ramazanın modası tek tip hazırlanmış ramazan kolileri beni uzun zamandır rahatsız ediyor. Üstelik bunu son zamanlarda ticari  bir eyleme dönüştürdüler. Ramazan ayı yaklaşırken bütün marketlerin reklamlarında ramazan kolisi hazırlanır, şu fiyat, bu içerik diye görmek son derece normalmiş gibi geliyor.

           Bu durum normal değil. Haşlandığında erimiş plastiğe dönüşen bilmem ne marka makarnayı, raf ömrü bitmek üzere olan fasulyeyi, muhtevasında ne olduğu belirsiz yağı kolileyip ikramda bulunmanız, teveccüh etmeniz dayatmadan başka bir şey değildir. Olsa olsa kolaycılıktır. Ramazan boyunca herkes aynı içerikli koliyi getirdiği için yoksulun evinde aynı tür erzak birikimi oluyor. Bunun yerine para verilse daha makbul diye düşünüyorum. Belki faturasını ödeyecek, çocuğunun bir ihtiyacını giderecek. Bırakın ne yemek istediğine kendi karar versin. Makarna yerine tavuk, balık, et yesin. Marketlerin tarihi geçmek üzere olan ürünlerden hazırlayıp,   ekonomik fiyatlarla sunduğu ramazan kolisi yardımdan ziyade ticari bir eylemdir diye düşünüyorum. Hayır sahibi için görev tamamlama, esnaf için zamanın karını yapma, ikisi için de mantıklı bir ticari eylem değil de ne...  Fakirin mutfağında nelerin olması gerektiğine karar vermek ne zamandan beri zenginin hakkı oldu? Şunu bilmeliyiz ki Allah bu hakkı bize vermedi. Malından feragat et, fakiri gözet dedi. Ramazanda bir koli gıda ile bu sorumluluğu yerine getirip, karşılığında bonus sevapları kazanmak kulağa hoş geliyor olabilir. Ayrıca yoksul on iki ayın sadece bir ayı yoksul değil. Bunu düşünerek hareket etmek lazım, o da ayrı bir mevzu. Zenginler Kur’an’- ı Kerim’in emrettiği zekâtı tam anlamıyla verseydi Müslüman halklarda fakir kalmazdı bence.

           Siz sofranızda ne yiyorsanız yoksulun da sofrasına onu temin edin ki yaptığınız hayır anlamlı olsun. Bunun için de en makul olan para vermek. Bazıları buna şöyle karşı çıkıyor “biz parasını verirsek o başka şey alıyor, bunun yerine erzak kolisi veriyoruz.” Tam bir trajikomik savunma, Allah sana zenginliği verirken nerede harcaman gerektiğini iletti mi? Sen zevkine göre paranı yerken kim sordu? Üstelik fakirin jandarması olma hakkını zengine kim verdi?

           Anlatmak istediğimi başıma gelen bir olayla bağlayayım. Bir vesileyle yaşlı bir çiftin durumlarını öğrenmiş, ilgilenmeye başlamıştım. Amca ileri derece kanser hastasıydı. Ramazanda ziyaretlerimi daha da sıklaştırdım. Aynı zamanda dostlarım da ilgilensin diye açık adreslerini verip, onları da yönlendirdim. Bayrama yakın yine ziyarete gittiğimde teyze bana şunları söyledi; “kızım yanlış anlamazsan sana bir şey söylemek istiyorum. Allah razı olsun arkadaşların ziyaretime geldiler, koliler getirdiler. Ama biz iki kişiyiz, bak kiler ağzına kadar doldu,  bunları bitiremeyiz, kurtlanır. Kolilerden biraz da kızıma versem ayıp olur mu? O da yoksul.” Ben teyzenin adresini paylaştığımı ve arkadaşları yönlendirdiğimi unutmuştum. O an nasıl bir hata yaptığımı anladım, yönlendirdiğim kişilerin koli modasına aynı anda uyacaklarını düşünememiştim. “Teyzeciğim bütün bunlar senin tasarrufunda istediğine ver, istediğini yap. Bana sorman beni incitir, üzülürüm” dedim.

             Umarım söylemek istediğimi bu anıyla anlatmışımdır.

    Hoşça kalın dostça kalın.