Merhabalar Manşet Haber’in kıymetli okuyucuları, Manşet Haber ailesinin yeni bir üyesi olarak sizleri en içten duygularımla selamlıyorum. Bundan böyle her hafta salı günü “Dur ve Düşün” köşemizde, hep birlikte toplumsal ve kültürel değerlerimizi konuşacağız. Bazen geçmişe dönecek, bazen bugüne bakacak, bazen de geleceğe dair sorular soracağız. Dileğim, bu köşe sizde bir iz, bir düşünce, belki de bir tebessüm bırakır.

Selamlaşmanın, hal hatır sormanın, “nasılsın” demenin toplumsal bağlarımızdaki yerini nasıl da unuttuk... Artık birbirimize ne selam veriyoruz ne de hatır soruyoruz. Peki, nemi yapıyoruz? Günlük hayatın içinde sessiz bir uzaklığı yaşıyoruz.

Bir zamanlar kapı zili çalmadan girilirdi evlere. Bir tabak aş pişti mi, bir “komşuya” mutlaka ayrılırdı. Bayramlarda evin büyüğü, sokağın da büyüğü sayılırdı. Şimdi ise aynı apartmanda yaşayıp birbirinin adını bile bilmeyen insanlar haline geldik. Teknolojiyle yakınlaştık ama duvarlarla uzaklaştık. Peki, birlikte yaşamanın ruhu nereye gitti?

Eskiden komşu, sadece yan dairede oturan değil, evin eksik parçasıydı. Ekmek biterse komşudan istenir, çocuklar sokakta birlikte oynar, bir hastalıkta en önce komşunun kapısı çalınırdı. “Bir şeye ihtiyacın olursa çekinme” sözü sadece nezaketen değil, samimiyetle söylenirdi. Bugün ise kapı arkasındaki sessizlik, apartmanlarımızın en kalın duvarı haline geldi.

Artık kimse kimseyi rahatsız etmek istemiyor; belki de kimse kimseyle uğraşmak istemiyor. Şehirleşme, bireysellik, güvenlik kaygısı derken “komşu” kavramı, sadece asansörde selam verilen bir yabancıya dönüştü. Oysa insan yalnızca ailesiyle değil, çevresiyle de insandır. Ve bazen en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, bir “geçmiş olsun” cümlesi ya da yan kapıdan gelen beklenmedik bir kahve kokusudur.

En son ne zaman komşumuzun kapısını sadece “bir merhaba” için çaldık? Komşumuzun adını biliyor muyuz? Acaba biri günlerce kapısından çıkmasa fark eder miyiz? Yoksa artık göz göze gelmemeye bile dikkat eden, sessiz bir nezaketin ardına sığınmış bireyler miyiz?

Birlikte yaşamak, aynı duvarları paylaşmaktan fazlası değil midir?

Komşuluk sadece bir gelenek değil; güvenin, paylaşmanın, insan olmanın temelidir. Ve kaybettiklerimiz arasında belki de en kolay geri kazanabileceğimizdir. Bir selam, bir ikram, bir gülümseme… Hepsi yeniden başlamanın anahtarı olabilir. Çünkü insan, insanla iyileşir.

Eskiden “komşu komşunun külüne muhtaçtır” denirdi. Şimdi kapılar kilitli, duvarlar kalın... Neyi kaybettik, ne kazanabiliriz? Kaybettiklerimiz arasında empati, dayanışma ve birlikte olmanın getirdiği o muhabbet var. Ama belki de bu durumu tersine çevirmek için küçük adımlar atmanın zamanı geldi.

Bir “merhaba” ile başlayabiliriz. Koşuşturmacanın ortasında bir an durup komşumuza bir çay ısmarlamak, başkalarının dertlerine duyarlı olmak ilişkilerimizi yeniden inşa edebilir. Bir davet, bir yardımlaşma, bir görüşme; belki de sadece bir gülümsemeyle başlar her şey.

Şimdi, sadece durup düşünme değil, harekete geçme zamanı. Küçük bir adımla komşuluk bağlarını yeniden kurabilir ve insan olmanın ne demek olduğunu yeniden hatırlayabiliriz.

Çünkü unutmayalım ki: Birlikte yaşamak, en güzel dayanışma ve paylaşmayla olur.
Ve bu, yalnızca komşunun değil, hepimizin hayatını güzelleştirir.

Dursun MÜLAZIMOĞLU