Yazar Ege Cansen’in “GAZETECİDEN TARAFSIZ OLMASI İSTENEMEZ!” tezine katılıyorum. Basın ve medya etiğine dair çok yazı yazıyorum ama niyetim meslektaşlarımı eleştirmek değil. Herkesin yaşam tarzına, gazetecilik etiğine, yayın politikasına saygı duyuyorum. Niyetim onlara, özellikle yeni yetmelere gazetecilik dersi vermek de değil, hiç de olmadı.
Ama tavsiyelerdim, önerilerim olmadı mı, olmuştur, olacaktır. Bunu da bu mesleğe 51 senesini vermiş biri olarak görev sayarım.
*
İngilizce'de “konuşan tarafsız olamaz” diye bir deyim vardır. Herkesin siyasi bir görüşü vardır. Bu görüş ne olursa olsun, mutlaka bir siyasi partiye diğer partilerden daha yakındır. Bu, o kişiyi, o partinin kör taraftarı yapmaz. O partinin her konuda takındığı tavrı onaylıyor anlamına gelmez.
Kaldı ki, bırakın dışarıdakileri, bir siyasi partinin tepe kadrosunda bulunanlar dahi her konuda tam mutabakat halinde değildir.
Her partiye aynı mesafede duruyorum diyen “kendini eleştirilerden koruma dürtüsüyle” yalan söylüyordur. Gazeteciler için bu fazlasıyla geçerlidir. Gazeteci, hele köşe yazarı olup da, siyasi eğilimine uygun bir partiye sempati duymayan ve onun rakibinden (hadi nefret eden demeyelim) hiç hazzetmeyen bir insan olamaz.
*
Peki, bir soru sorsam, cevabınız ne olur bilemem de, “Midesinden bağımlı olanın kalemi bağımsız olabilir mi?” Yine de sormuş olayım. Tartışmaya açık bir soru bence.
Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak adlandırılan “özgür basının” daha doğrusu “özgür gazetecinin” bir defosu varsa, o da tarafsız olmaması değil, bağımsız olmamasıdır. Bağımsız olmanın kıstası ise kazancının kaynağıdır. Mesela yazdığı gazete (medya) firma olarak, devletten doğrudan veya dolaylı yollarla (ilan-reklam-abone vs.) destek almadan faaliyetini sürdüremiyor, banka borçlarını ödeyemiyorsa “gazeteci” bağımsız değildir.
Verdikleri veya vermedikleri haberlerin ve yazdıkları veya yazmadıkları köşe yazılarının taraflı olup olmaması kıstas değildir. Bir gazete (medya) ve onun yazarları, dibine kadar iktidarı veya muhalefeti destekleyebilir.
Yapılan yayını para verip izleyenlerin ödedikleri ile satışını artırmak isteyen firmaların gönüllü olarak verdikleri reklam paraları gazeteci ve özellikle köşe yazarlarının maaş veya telif haklarını ödemeye yetiyorsa, ortada etik olmayan bir şey yoktur.
*
Ama bu paralar yetmiyor, iktidar veya muhalefet veya bir başka örgüt, gazetenin “gelir açığını” kapatıyorsa, öncelikle o gazetecilerin aldıkları paralar, gazetecinin “emeğinin karşılığı” değil “kiralık kaleminin rantı”dır.
Bu kazançlar, dindarlar için haram, laikler için gayrimeşrudur. Ayrıca bu durum, yani besleme basının mevcudiyeti, medya firmaları arasında açık “haksız rekabet” yaratmaktadır.
Buna Rekabet Kurumu'nun izin vermemesi gerekir. Rekabet hukuku bunu emreder.
*
Şu sıralar, rekabet mekabet hak getire şahsım memleketinde. Her arkadaşım ayakta durmaya, günü kurtarmaya bakıyor. Bakıyor da, kendini geliştirme, yenileme, proje hayata geçirme noktasında kılını kıpırdatmayıp, tevekküle sığınan, kaderine razı olan arkadaşlarımıza tavsiyem, biraz kıpırdayın, biraz kendinize gelin, biraz yeni atılımlar, yeni projeler peşinde koşun.
Yazılı basın bitti diyorsunuz, kendi kendinizi bitiriyorsunuz!
Oysa bu şehir için yapacak daha çok işimiz var ve olmalıdır da… İster bağımlı olun, ister bağımsız!
Kıpırdayın biraz!