Zaman zaman ben bile kendimden kuşku duyuyorum. Yazılara bakıyorum, yazımı okuyanların eleştirilerine kulak veriyorum, bu partinin içinde olan dostlarımı dinliyorum, ‘Abi sen bizden de daha çok AK Partilisin, saklama, gizleme!’ gibi yorumlarına muhatap olmasam, yazdıklarıma da inanasım gelmeyecek.
Acaba kendimi tanımıyor muyum yeteri kadar. Acaba yazdıklarım, dostlarla birebir sohbetlerim, içimden geçenlerle çelişki içindeler mi, acaba ve yoksa kendi kendimi mi kandırıyorum!
Zaman zaman hırçınlaştığım, devirip döktüğüm, fincancı katırlarını ürküttüğüm, çok kişinin uykularını kaçırdığım, olaylar ve gelişmeler noktasında zaman zaman ‘kral çıplak’ dediğimin farkındayım.
Yaptım bunları.
Benim kimseyi devirmek, yenmek gibi bir derdim yok! Cesaretim, gücüm de. Sonra haddime değil. Reklam peşinde koşan, şov delisi birisi olmadığımı bilenler, ancak sıkı bir muhalif olduğumu da inkâr etmezler, etmiyorlar da zaten.
*
Bazıları gibi muhalefetçilik oynanmak hoşuma gidiyor! Konuşurken de böyle bu, canlı yayınlarımda da aynen, bildiğiniz gibi.
Kelime oyunlarıyla, aralara mizahı da koyarak muhalefet etmenin ‘ekmeğini yemek!’ niyetim, inanın onu da bilmiyorum. Oysa bakıyorum, sözüm ona, güya muhalefet ettiğim kesimdeki insanların hepsi ile kuzu sarmasıyım. En çok onlarla geziyor, muhabbet ediyor, siyasi arenada boy gösteriyorum.
Diyeceksiniz ki, ‘Bak, kendi kendini ele veriyorsun, o zaman bunun neresi muhalefet?’
Çevreme bakıyorum, sadece bende mi bir tuhaflık var, yoksa ben mi insanları tanımıyorum, yoksa ben mi siyasetten anlamıyorum, düşünüyorum, ama bir çıkar yol bulamıyorum.
*
Ya bende bir tuhaflık var, ya ben siyasetten zerre-i miktar anlamıyorum, ya da çevremdekiler siyaset allamesi, benden ziyade memleket sevdalısı.
Kendimi mi tanımıyorum yoksa?
Hadi kabul edelim artık, kimlik siyasetine yenik düştük. Kimse kimseyi anlamak, dinlemek istemiyor, kimse kimsenin düşüncesine, etnik kimliğine, tuttuğu takıma saygı duymuyor.
Herkes birbirine kulp takma derdinde, herkes birbirine iftira, çamur fırlatma heyecanında.
Oturup anlaşma, diyalog kurma yok! Bölünmenin, parçalanmanın gönülde@kalpte başladığını kimse düşünmüyor mu?
İnsanları kazanma diye bir derdimizi yok! Kimi çevreler illa da muhalefet edeceğim diye acımasızlaşır, hırçınlaşırken, karşıdakini dinleme niyetini gütmüyor nedense!
Hep ‘ben haklıyım’ kafası. Herkes başöğretmen, herkes herkese en iyi notu verdiğini düşünüyor, herkes herkese en iyi ayarın ancak kendisinin verebileceğine inanmış ve nedense herkes bıktırıcı bir şekilde çok haklı.
*
Peki size sorsam, vereceğiniz cevabı merak etmiyor değilim; ‘muhalefet etmek bir rütbeye sahip olmak mıdır?’
Şu lanet olası sosyal medyada, (ki yasasının bir ana önce çıkmasından yanayım. Klavyenin başına oturan kendini eleştirmen zannediyor, anlamadan, dinlemeden vur abalıya misali, yeri göğü inlettiğini zannediyor!) bir iki paylaşım yaparak ‘muhalif’ kimliği edinmek ne kadar kolay!
Kapı komşusunu tanımayan, bir bardak çayı dahi paylaşmaktan imtina eden, lafa gelince eski komşuluk ilişkilerini özlediğini söyleyen samimiyetsiz samimiyet tüccarlarına soruyorum, sadece partili değil, parti farklı mı?
Seçim öncesi verip parayı anlaşan bir reklam şirketiyle hazırlasınlar size filmler, bir iki slogan, oldu da bitti maşallah! Sonra da sandıktan zafer bekleyin!
Zaten böyle giderse, kankam, değerli meslektaşım sayın Neşe Yıldızhan da ilk seçimde milletvekilliğine adaylığını koyacak!
*
Bakın, kaldırım mühendisliğini, siyaset mühendisliğini yazacaktım, yer kalmadı. Zaten siz de uzun yazıları okumuyor, hemen sıvışıveriyorsunuz aradan. Kısa kestim Aydın havası olsun dedim.
Yazının başlığına baktınız, içerikte bir şey bulamadınız belik ama önümüzdeki günlerde çıkacak yazıya sakladım!