Ben de öyle soru soruyorum ki, üniversite sınavı sorusundan beter! Bazen kendi kendime kızıyor, akıl veriyorum, “Oğlum Fiskeci, böyle zor sorular sorup insanları sıkıntıya sokma, terletme, bunalıma sokma, cevap veremeyeceği şeyler için krize düşürme!”

Gel de anlat işte!

Can çıkmayınca huy çıkmıyor!

Durduk yerde, insanların kafasını karıştıran, ‘Sahi ya, bu şehirde orkestra var mı ki şefi olsun! Haydi var diyelim, tamam da orkestra şefi kim?’ sorularının cevapsız kalacağını bile bile size işkence çektirdiğimi, eziyete boğduğumu sakın ha sakın düşünmeyin!

Orkestra şefi… Guruba ayar veren, motive eden, ekibe ruh kazandıran, yönlendiren ve koro ekibini veya solo sanatçıya refakat eden!

Benim olmadığım kesin de, bir de fikrinizi almak istedim.

Kim?

*

Şehirler markaları ile vardır.

Bu bir futbol takımı olabilir.

Bu bir siyasetçi olabilir.

Bu bir gazeteci olabilir.

Bu bir üretim firması olabilir.

Bir sosyal, ticaret ve yaşam alanı olabilir. Bu bir…

Say işte…

Evet, şehirleri ayakta tutan, tanıtan markalardır. Markalar şehirlerin ruhudur, aynasıdır, aydınlık yüzüdür!

Geçenlerde, ki geçenlerde dediğim epey oldu, aklımda kaldığı kadarı ile yazıyorum, sayın Mahir Ünal, bir ortamda, ”Bu şehirde marka siyasetçi yok, marka işadamı yok, marka gazeteci yok, marka firma yok!” demişti.

Marka gazeteci yok derken, beni hatırlamadı herhalde. Hatırladıysa da, Fransızlara karşı ayıp olmasın diye ismimi vermemiş olabilir.

*

Peki, ben de kendilerine sorayım, bu şehirde marka belediye başkanı var mı? Yooo, öyle hemen telaşa kapılmayın, panik yapmayın, çevrenize bakıp bakıp, ‘Ya, bak bu hiç aklımıza gelmemişti, sahiden içimizde bir marka belediye başkanı var mı?’ sorusunu sormadıysanız kendinize, vallahi kırıldım, bak!

Televizyonlarda özellikle canlı müzik yayınlarında saz ekibini yöneten, yönlendiren bir şef vardır. Bütün gözler, bütün dikkatler onun üzerindedir.

Futbol takımlarında örneğin, oyuncuları saha içinde motive eden, yönlendiren, talimat vererek, takımın galip gelmesi için her türlü liderliği ön planda tutan oyuncular vardır ki, bunlar hem pahalı, hem de a kalite kimselerdir.

*

Siyasette mesela… Hadi yine şahsım şehrinden örnek vereyim, Ali Öztunç’u bir tarafa ayırıyorum. Muhalefet ve de hakkını ziyadesiyle veriyor, açıklamaları ile insanların uykusunu kaçırıyor, fincancı katırlarını ürkütüyor, demeçleri ile gündem oluşturup, yerelde en çok konuşulan milletvekili özelliğini muhafaza ediyor. On üzerinden on puan…

MHP’de milletvekili Sefer Aycan… Gittiği ve konuştuğu yerler hep aynı. Farklı kulvarlarda göremezsiniz. Aynı belediye başkanına, aynı gazetelere (onda bir de olsa- o da gazeteci olsa!)  aynı esnafa, aynı başkanlara…

Partiye bile gidemediğini dair gelen duyumlar, yorumlar azımsanacak gibi değil. Gerçi bu şehirde MHP il başkanı var mı yok mu, o da tartışılır ya, neyse…

Sevgili Koray Korkmaz da olmasa, milletvekili Sefer Aycan’ın varlığı ile yokluğu belli olmayacak ya, ona da neyse…

İktidara gelince, favorim Ahmet Özdemir ile Fırat Görgel. İkisini de kefilim. Diyeceğimi de, onların da derdi, telaşı başlarından büyük! ‘O iş bende, merak etme!’ deyip savsaklamasalar, herkese söz verip, yeşil ışık yakıp, göz kırpıp ihtiyaçları, talep kağıtlarını çöpe atmasalar, telefonlara baksalar, canımı yesinler diyeceğim de, benim canım onlardan daha kıymetli.

*

Gelelim iş dünyasına…

Burası Gaziantep değil, bizim de sayın Abdulkadir Konukoğlu gibi orkestra şefimiz, ticareten ve sanayi cenahından bakıyorum, abimiz yok! Olsa, olmaya çalışan çıkarsa da, kafasını koparmak için herkesin elinde satır var, bekliyorlar. Cehennemdeki zebani meselesi…

Çek ayağından gitsin!

Ortak ortakla geçinemiyor, herkes birbirine tuzak kurma peşinde.

Kardeş kardeş bir işin ucundan tutamıyor!

Aynı işi yapan markalar ve firmalar, birbirlerinin açığını yakalamak, kuyusunu kazmak, ipini çekmek için sıra bekliyor!

Abi dedik, lider dedik, orkestra şefi dedik, dedik babam dedik!

*

Müzikseverler bilir, hem koro, hem solo müzik gurupları vardır. Koro’yu da, solo sanatçılarını da yöneten orkestra şefleri vardır. Sanatçı, saz gurubu orkestra şefini dikkatle takip ederler. Falso vermemek için, yanlış çalmamak için.

Bizde…

Siyasilerimiz, başkanlarımız, ticaret erbaplarımız, koroya dahil olmazlar. Tek ses çıksın, tek tabanca olalım, tek söz sahibi olayım peşindeler.

Muhtara ben gideyim, akademik camia ile sırf ben ilgileneyim, basın mensupları ile ben muhatap olayım, esnafı sadece ben ziyaret edeyim ki akıllarında kalsın, eski siyasetçileri ben ziyaret edeyim (hoş şimdiye kadar rastlamadık ya, neyse…) hep ben, hep ben…

Birlikte hareket, ekip ruhu, davayı büyütme heyecanı sizlere ömür! Şarkılar söyleyeceksem, koro olmaz, solo daha iyi…

*

Marka belediye başkanları meselesine gelecektim ki, yer kalmamış. Zaten uzun yazıları okurken sıkılıyorsunuz, bana sitem ediyorsunuz, o bakımdan bu meseleyi başka güne bıraksam, üzülür müsünüz?

Amaaaaan, hadi bir şarkı patlat da keyfimiz yerine gelsin!

Söyleyen, eski papatyalardan Yüksel Uzel, ‘Üzüldüğün şeye bak!’