Aslında bu yazının özeti şu da, şimdi kısa kesersek soracaksınız, “Attığın başlığın altını neden doldurmuyorsun, kılçığı atıp kenara çekiliyorsun, ne diyeceğini açık etsene!”

Kabul edin veya etmeyin, o sizin tercihiniz. Piyasalar, ülke kadar yangın yeri. Yangın sadece Akdeniz’de ve Ege’de değil. Evet, aklımız yangın yerlerinde ancak, Allah devlete ve millete zeval vermesin de, ortada bir milli gelir pastası var.

Tutun ki bu pasta çok büyük, çok lezzetli, albenisi de var, üstelik de bu pastadan pay kapabilmek için can atan pasta severler de varken, Devletin geliri dağılımına müdahalesini herkes bekliyor.

Beklerken de, ‘üretimden önce mi, üretimden sonra mı?’ diye de sormadan edemiyor.

*

Tamam da, başlığın altını doldurmamı istiyorsunuz, buyurun, okuyun! Ama özetleyeceğim, tek cümlede; “Milli gelir büyümesi olmadan, hiçbir sosyal sorunu çözemezsiniz!”

Bu iki iki daha dört, ya da iki çarpı iki kadar net. Aynı yere çıkıyor!

Lakin herkesin gözü pastada. Herkes en büyüğünü, en lezzetlisini ben yemeliyim diye can atıyor.

Pay’a kimse yanaşmıyor. ‘Küçük olsun benim de olsun!’ diyen yok, illa ki ‘Büyük olsun benim olsun!’ diye düşünen benciller çok aramızda.

*

Pasta yüzünden kardeş kardeşle geçinemiyor.

Büyüğünü ben alayım, küçüğü sana kalsın kafasıyla ortak ortakla barış köprüleri kuramıyor! Anlaşma, aidiyete duygusu, istişare kültürü de olmayınca, pasatanın bile canı sıkılıyor mevcut duruma, zihniyete, anlayışa…

Kremalısı bana düşer, sen küçük parçalardan birkaç tane alıp nefsini köreltsen de olur kafasını yaşayanlar var şahsım memleketinde.

Pasta dediysem en kral pastanenin pastası değil tabi sözünü ettiğim.

Rant, rant, rant…

Yani, bizim Maraşlıların ifadesiyle; anayı kızdan ayıran para, para, para…

*

Kafama takılır durur, bizdeki ihaleler (kamu kurumları ve belediyelerce verilen işler) neden genellikle dışarılara verilir. Acaba pastadan pay kapma savaşı yaşandığı, yaşanacağı için mi ‘içerde olursa pastanın meyvelisi, kakaolusu söz olur!’ kaygısı ile başka şehirlerden gelen müteahhitlere, taşeronlara verilir işlerimiz.

İnce işler mi, organize işler mi, kıyak işler mi?

Anlamadım gitti…

*

Şahsım şehrinde pastanın büyüğünü kim yiyor?

Fetö’cülere arka çıkanlar mı, borsasını yönetenler mi, organize olup pastayı bölüşenler mi, kollayıp gözetenler mi, pazarlığını yapanlar mı, bir bilen varsa lütfen beni de aydınlatsınlar.

Ticaret Lisesini zar zor bitiren bir sıradan vatandaş olarak merak ediyor insan. Gerçi başıma ne geliyorsa meraktan geliyor ya, neyse, katlanacağız artık!

*

Amaaaannnnn!

Yahu bana ne elin alengirli işlerinden, organize işlerinden, ince işlerinden…

Kıyakçılıktan da anlayan biri değilim. Kıyak işlerden çakan biri olsaydım, bugün şahsım memleketinde yaşamaz, durmaz, çeker giderdim.

Bir sahil kasabasına!

Ne işim vardı gazetecilikle, yazarlıkla…

Gönder oğlum şuradan bir meyveli pasta, aha canımız da çekti, bir de çay söyleyin (çayı da sesi güzel olan söylesin!) yanında, gel keyfim gel!

Oh be, dünya varmış!