Türkiye ve yakın çevresindeki ülkelerde her geçen gün artan bir harareti farklı şekillerde gözlemlemekte hatta hissetmekteyiz. Peki, bölgede yaşayan halkların/bizlerin ne suçu var ki ateşe sürekli odun atılmaktadır?
Bunun perde arkasında, belki de uzun yıllar yaşanan yenilgilerin millet ve yöneticilere kazandırdığı bazı düşünce, tutum ve davranış kalıplarının değiştirilmek isteğinin etkisini vardır. Belki de Batının acımasız ekonomik sömürü düzenine karşı alışıla gelen “sessiz kalma” anlayışının yeni nesiller tarafından kabul edilmemesinin de etkisi vardır. Sessiz kalma üzerinde durulması gereken bir durumdur.
CODA’nın Sesi
CODA; sağır yetişkinlerin çocukları anlamındaki İngilizce “Children Of Deaf Adults” sözcüklerinin kısaltmasıdır. Yani ebeveyni işitme engelli olup kendisi işitme engelli olmayan; iki dil ve iki kültürle yaşayan çocuklar…
Bir CODA’nın hikayesi şöyledir:
Bir sessizler köyü varmış. Bu köyün çoğunluğu sessiz insanlardan oluşurmuş. Kusurlu olmayanlarda köyün mücessem nizamına uyarak sessizleşmişler. Bu insanlar köyün ağasının işlerini sessizce yapıp dururlarmış… Bu köyde sağır ve ahraz yeni evli bir çift varmış… Bir gün bu yeni çiftin sağlam bir çocuğu olmuş. Ebeveynler sesler dünyasını bilmiyormuş. Onlar çocuklarının da kendileri gibi olduğunu düşünmektelermiş. Köyü ağası ve ekâbir takımı da çocukların ebeveynleri gibi olduğu kanaatindelermiş…
Bu çocuk sessiz ebeveynler yanında konuşmayı geç öğrenmesi de bu kanaatleri güçlendirmiş… Çocuk başkalarını yanında hep sessiz kalmış. Bir gün evde aniden bağırmış. Tabi ebeveynleri bu sesi duymamış. Ama çocuk kendi çıkarttığı sesten korkmuş… [“Ben yankısından kaçan çocuk kendi sesinin” (NFK)]
Köyün ağası; hizmetlerinin daha iyi yapılabilmesi için genç CODA’yı yatılı eğitim alan uzak diyarlara göndermiş… CODA gittiği okulda bir süre eğitim aldığında aslında normal olduğu anlaşılmış ve normal eğitim programlarını takip etmiş… Gel zaman git zaman derken CODA köye dönmüş… Onların diliyle (işaret dili) ile ebeveynlere ve diğer sessizlere sesler dünyasını ve ağanın haksız uygulamalarını anlatmış… CODA’nın ebeveynlerinin bilinçlenmesi ve davranışlarındaki değişiklikler ağa ve çevresindekilerin gözünden kaçmamış… Üstelik bir sabah CODA minareden ezan okumuş! Sessizler bu sesi duymamışlar, ama ağa bu sesten korkmuş!. CODA’nın “Haydin kurtuluşa, haydin kurtuluşa!” çağrısı ağayı hem de ne korkutmuş! Müesses nizamının yıkılacağı endişesiyle CODA ve ailesine her türlü kötülüğü yapmaya başlamışlar…
Parantel sistem değişti
Parantel sistem mirasçılıkta kuşakların birbirini takip etmesi esasına dayanan bir sistemdir. Bugün bir grup insan, ekonomik sömürü düzenine sessiz kalan murislerini, sömürü düzeninin varisçilerini ve kendine biçilen rolü reddetmektedir.
Bilsinler ki, bu Dünya düzeni böyle devam etmez… Çünkü mazlum milletlerinin çocukları öngördükleri “parantel sistemin” dışına çıkma bilinci doğmuştur… Kurudu sanılan ağacın canlı kısımlardan/köklerinden yeni fidanlar meydana gelir.
Dünya sömürü düzeni; vurulduğu zaman ses vermeyen (Sağır) veya kendilerine karşı konuşmayan dilsiz (ahraz), tutum ve davranışlarını değiştirmeye birey, toplum ve devlet istemektedir. Yani egemen dünyanın sömürü düzeninin yaptıklarına karşı sağır ve ahraz kalmak… Kurtuluş için sesimizi çıkartmak ve kendi sesimizden korkmamamız gerekir.
Aksiseda
Yankı sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci sestir (aksiseda). Yankı bir sesin/olgunun çevrede uyandırdığı duygu, düşünce veya tepkidir. Son gelişmeler dünya düzenine çarpıp gelen ses bizim sesimize onların tepkileridir…
Zulüm karşısında sesimizi yükselttikçe, mazlum milletlerin yanında yer aldıkça elbette sürprizlerle karşılaşabiliriz. Ama ne kendi sesimizin yankısından ne de onların kuru gürültülerinden korkmamalıyız!
Sonsöz: Sessizlik bazen yokluğun bazen sinmişliğin işaretidir.