Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünün 27. yılı.
27 yıl önce, 17 Nisan’da, hayata gözlerini yumduğumda Nevşehir’deydim. Açık, güneşli hava birden siyahlara bürünmüş, fırtına ve yağmurla birlikte gelen gök gürültüsü ile havayı kasvet bürümüştü. Tam o saatlerde yaşamını yitirmiş merhum Özal.
Yukarıdaki söz de ona ait, yani ‘kimi seçerseniz öyle yönetilirsiniz!’
Merhum Turgut Özal partiyi kurup iktidar olduğunda, başbakan iken Amerika’dan çok sayıda prens getirdi. Genç, yetenekli, eğitimli ve okumuş çocuklar dediği prenslere önemli görevler, makamlar verdi. Her zaman takdir ettiğim, nasıl olduysa, hâlâ aklımın almadığı bir trafik kazasında aramızdan ayrılan, tek aklımda kalan ve unutamadığım isim merhum Adnan Kahveci de bunlardan biriydi. Allah rahmet eylesin!
Ülkeyi 8. Cumhurbaşkanımız merhum Özal ile prensleri yönetti. Çoğu dışarıdan geldi, ithaldi yani. Hakkını teslim etmemiz gerek, 1983’lü yıllarda, 5084 sayılı teşvik yasası ile tarım kentinden sanayi kentine doğru hızlı adımlarla ilerleyen Kahramanmaraş, bugünlere geldiyse, yatırımda, istihdam ve ihracatta Özal’ın büyük payı vardır.
Türkiye’yi sayısız yeniliklerle ve teknoloji ile buluşturan önemli bir devlet adamıydı Turgut Özal. Her fani gibi onun da hataları oldu ama bu ülkeye, bu insanlara olan yatırımları daha fazlaydı. Mekanı cennet olsun.
*
Hayatta her kim olursa olsun, iyiliklerinin olduğu kadar hatalarının, günahlarının da bedelini öder. Makamı, etiketi, ünvanı ne olursa olsun. Bakın, lanet olası virüs bile can alırken ne makam dinliyor, ne koltuk, ne kimlik… Sırası geleni alıp götürüyor öbür tarafa. Siyasetçi isen, belediye başkanı isen, gazeteci isen, en tepe bürokrat isen hiç fark etmiyor, çünkü gerçek bir tane.
Zengin fakir fark etmiyor hayatta.
*
Sayın Hayrettin Güngör, bir yıl bir ay önce Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda, Allah yalanı sevmez, herkes ümitliydi, heyecanlıydı. Bizler de doğmamış çocuğa don biçiyoruz misali, ‘Maraş Güngör’ecek!’ manşetleriyle haber yapmıştık.
Destek olmuş, kamuoyuna ümit pompalamıştık. Ama sabredilmesi gerektiğinin de altını çizerek yaptık bunları. Sabrettik, bekledik, zaman tanıdık, süre verdik. Bütün yerel basın aynı düşüncede hareket etti. İnsanlara dokunur dedik, AK Partinin sloganı olan ‘gönül belediyeciliği’ni hayata geçirir diye ümitlendik, bürokrasiyi, Ankara’yı bilen birisi olarak, belediyeciliğin kitabını yazmış bir insandan çok fazlasını bekleyerek, umut ederek günler günleri, aylar ayları kovaladı, gelinen noktada bir de bakmışız ki bir arpa boyu yol alınmamış.
*
Kuşkusuz her lider, her yerel yönetici, her bürokrat, kendi kadrosu, ekibi ile çalışır. Bu onların en doğal hakkı. Kurucu Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Fatih Erkoç ekibini kurarken, yerli ve milli bir kadro ile ‘bismillah!’ dedi. Büyükşehir yasasının getirdiği sıkıntıları göğüsledi, beldelerin borçlarını, çalışanlarını, araçlarını ve bilumum sıkıntılarını kendi potası içinde eritmeye çalıştı. Özel İdare de kapanınca, aynı sorunla ama kararlılıkla üstesinden geldi, belki ilk iki yılında bir şey yapamadı haliyle yeni yapılanma sebebiyle, ama ilerleyen senelerde yaptıklarını artık burada yinelemek istemiyorum.
Haa, sayın Erkoç’un hataları olmadı mı, tabi ki oldu. Neticede insanız, beşeriz, şaşarız. Bunları daha önceki yazılarımda tek tek anlatmıştım, tekrarı kabak tadı verir, vaz geçiyorum. Bıraktığı olumlu iz ve eserler de meydanda zaten.
Demem şu, dışarıdan kimseyi getirip koltuk, makam, mevki sahibi etmedi. Kimseyi yerinden oynatmadı, kimsenin ekmeği ile oynamadı. Ama israf, özellikle araç israfı zirve yaptı. Neyse… O da 31 Mart 2019 mahalli seçimlerinde aday gösterilmeyerek hatalarının ve günahlarının bedelini ödedi. Allah işini gücünü rast getirsin!
*
Sayın Hayrettin Güngör, ekip ve kurulu düzenle çok oynadı. Herkesi yerinden etti. Sistemi mahvetti. Kırdı, döktü, deneyimli elamanları kapının önüne koydu. Belki iyi niyetle girişti ama başaramadı, söz geçiremediğinden olsa gerek, getirdikleri ya çekip gitti, ya istifa etmek zorunda kaldı, bırakıldı. Her neyse… Ekibine, sisteme dâhil olamadı, sahip çıkamadı. Basın ile olan ilişkilerine değinmiyorum, girmiyorum.
Ama kimseyle barışık olmadı. Gönül belediyeciliğinden çok, gönül kırdı, insanları üzdü, ayrıştırdı. Lakin bir hakkı teslim etmem gerekirse, ihalelerde, alımlarda dürüstlüğünü, şeffaflığını göz arkası etmedi. Belediyenin delikli kuruşunu kimseye peşkeş çekmedi, dürüst oldu, hakkaniyete riayet etti.
Bunlar birer özellik miydi, öncelik miydi kendi sorunu da, bir ağabeyi olarak kendisine tavsiyem, insanlara dokunmalı, tepeden konuşmadan, kırmadan, dökmeden, sosyal mesafeyi koruyarak gönül belediyeciliğinin çatısını kurmalıdır.
Geç kalınmış olsa bile…