Gerçekten bıktırdı. Yazmaktan bilgisayarın tuşları yoruldu, konuşmaktan dilimizde tüy bitti, sizler de okumaktan usandınız. Hani halk arasında söylenir ya, kabak tadıverdi artık! Biz, kıymetli meslektaşım Neşe Yıldızhan ile ne zaman bu meseleyi gündeme taşısak, ne zaman konuklarımıza bu meselede soru sorsak, söz fırsatı versek, inanın söyledikleri yenilir yutulur şeyler olmuyor.

Bir kere, tutturduk, tutturdunuz bir ILS cihazı. Zaten sosyal medya mecralarında yayın yapan arkadaşlarımız da konuklara ilkin havaalanı çilesini ve çözümünü soruyorlar. Siyasiler de ne cevap vereceğini bilemez oldular.

Yenilir mi, içilir mi bilinmezken, yararı tartışma konusu olmaya devam ederken, bilen de konuştu, bilmeyen de.

Bu meselede uzman olduğunu, çok şeyi bildiğini söyleyenler ya susuyor, ya da ağzı dolu dolu konuşuyor.

Fakat mesele icraata gelince herkes üç maymunu oynuyor, kafasını kuma gömüyor!

Bir şey söyleyim ama aramızda kalsın, bu meselede gelen yorumları okusam, yazsam, cinayet işlenir, cinayet!

Ağza alınmayacak küfürler, hakaretler… Kimin kısmetinde varsa artık!

*

Bir ara iş dünyası ümit saçtı, ‘Gerekirse ILS cihazını biz takarız!’ deyince, ağzımız açık ayran delisi gibi sevindik, hoşumuza gitmedi de değil.

Ama balon çıktı.

Ve bazı sivil toplum kuruluş önderleri meseleyi üstlenMİŞ gibi yaptı, çözecekMİŞ havası estirdi, hatta canlı yayınlarımızda dahi öyle ümitler verdi ki, derin bir ‘oh’ çektik. Gel gör ki, söylenenler laf kalabalığından, şovmenlikten, günü kurtarma hevesinden öteye gitmedi.

Kimisi ILS cihazına gerek bile duymazken, özellikle siyasi cenah süre bile verdi, bir ay dediler, iki ay dediler, aradan bırakın haftaları, aylar geçti bir müsbet adım atılmadı. Gereksiz diyenler de sebebini açıklamadan çekip gitti.

*

Herkes her şeyi biliyor ama hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor. Ne iş dünyası, ne siyasi cenah, ne kendini bu şehirden sorumlu kılan iş dünyası, ’elini taşın altına koydu, koyacakMIŞ’ gibi yapıp, sonra kenara çekiliyor, kendilerinin tuzu kuru, uçaklar Kahramanmaraş’a inmiş inmemiş, Kahramanmaraş’tan İzmir’e, Ankara’ya, İstanbul’a kalkmış kalkmamış çok da umurlarında değil.

Sorsan, ne oldu, ne olacak desen, ‘Tamam, merak etmeyin, o iş bizde!’ diyorlar, sonra kenara çekilip sorunu bir başkasının üstlenmesini, çözmesini bekliyorlar.

Şimdi de çiçeği burnundaki Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mustafa Buluntu’dan bekliyorlar çözümü. Oda ziyaretlerden, açılışlardan, kurdela kesmelerden fırsat bulursa, meselenin üzerine gidecek. Tabi haline koyarlarsa!

Rahat çalışma ortamı sağlarlarsa, elini güçlendirirlerse, karışmazlarsa, her kafadan bir ses çıkartmazlarsa…

*

En son dediler ki, pist kısa, pist sonunda 60 dönümlük bir alan var kamulaştırılacak. Büyükşehir Belediyesi mi üstlenecek bu işi, Havameydanları Genel Müdürlüğü mü, iş dünyası mı?

İş dünyası lafını sever, işin şovundadır, reklamındadır, cebinde akrep olduğu için ‘falan yapsın!’ diye akıl verir, ama iş konuşmaya, açıklamaya gelince kendisini meselenin göbeğinde hissettirir.

Fakat insan düşünmeden, kafa yormadan, beyin fırtınası estirmeden de yapamıyor, hatırlayın, seneler önce, özellikle merhum Mehmet Balduk döneminde ILS cihazının ne olduğu dahi bilinmezken, 60 dönümlük kamulaştırmanın k’sı bile gündemde yokken uçaklar inip kalkıyordu. Ne yağmur, ne kar, ne fırtına, hava muhalefeti bahanesi ile sıkıntı yaratmazken, ne oldu da uçaklar inemez, kalkamaz oldu.

Ve Narlı Bölge Havaalanı projesini de dinlemekten, duymaktan, yazmaktan duyulan sabırsızlık, tahammülsüzlük ayyuka çıktı ve de insanların bu umutları da balon gibi sönüverdi.

Sizin de elinizde patladı.

*

İnsanın aklına kötü kötü şeyler geliyor, yoksa birileri bizi sabote mi ediyor, pilotlar bile bile, bir başka kentin iradesinin dayatması ile inmek, kalkmak mı istemiyorlar, çözebilmiş değilim.

Bildiğim ve herkesin de bildiği gerçek şu, insanlar komşu ilin havaalanına gidip gelmekten yoruldular, bıktılar, usandılar ve size de iyi söylemiyorlar.

Canlı yayınımıza her katılan konuk bu mesele üzerinden siyasetini, sohbetini sürdürürken, ‘aha bugün, aha yarın!’ diye milleti oyaladınız, (ve de muhalefetin eline büyük bir koz verdiniz) akılları ile dalga geçtiniz, bütün suçu günahı da ILS cihazına atıp, kendiniz kenara çekildiniz.

Gelen vurdu, giden vurdu! Fakat vurdumduymazlık hep var oldu.

Necip Fazıl merhum hayatta olsaydı, ÇİLE’yi bir daha yazar, belki de adını İŞKENCE koyardı, kim bilir!