Meşhur ünlü, tanınmış, herkesçe bilinen kimse anlamındadır (TDK). Necip Fazıl Kısakürek ve Cemil Meriç bu ünlü kişilerden ikisidir. Rahmetle andığımız bu kişilerin etkileri bugün de sürmektedir.
Meşhur kişilerin üniversite ile ilgili düşüncelerini öğrenmek için tarama yapıyordum. Cemil Meriç’i okurken “Kapıdaki bekçiden başka saygı duyulacak kimse yok” iddiası beni düşündürmüştü.
Yine Necip Fazıl Kısakürek'in Gençliğe Hitabe'sindeki şu düşünceleri çokça bilinmektedir. “Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı…” Konumuz bu olmamakla birlikte “…kininin dâvacısı bir gençlik...” cümlesine de ilgi duymamıştım.
Bu insanlar Üniversiteye niçin bu kadar öfkeli? Bunu başka bir yazıda değerlendireceğim. Ama kendilerince daha iyi bir dünya için iddiaları olan (takipçileri bulunan) bu insanlar niçin öfkeliler sorusuna bu yazıda cevap arayalım.
Bu soruya kolayca cevap vermek elbette mümkün değil!
Ama, öncelikle bu insanların ruh hallerine (psikolojilerine) bakmak gerekir. Bu insanlar derinlerde sadece üniversite için değil birçok konuda çok olumsuz duygular/düşünceler içindeler. İnsanları bu duyguların/düşüncelerin farkında olan ve olmayan şeklinde ayırt etmek mümkün.
Farkına varan
İnsanın kendinin tanıyıp duygularının farkına varmasının -bilinçlenme yaşamasının- başarılı ve mutlu olmak için zorunluluktur. Daha Önce konuyu “İnsanı Aramak ya da Istırap Çek(tir)mek” başlığı altında Doğan Cüceloğlu örneğinde incelemiştim.
Doğan Hocanın özgeçmişinde şunlar yazmakta: “İnsan İnsana benim ilk kitabım. İnsan ilişkilerinin trenin rayında gittiği gibi düz bir yolda gitmediğini kendi evliliğimde yaşadım. İnsan ilişkileriyle ilgili çocukluğumda gördüğüm ve öğrendiğimin ötesinde yeni bilgilere ve tutumlara gereksinmem olduğunu anladım. Yaşadığım acılar her şeyi bilmediğimi, öğrenmem gereken çok şey olduğunu gösterdi ve yalnız bilgi yönünden değil, insan olarak gelişmem gerektiğine ikna oldum”. (bk. ) (bk Güvenç 2021, https://www.marasmanset.com/insani-aramak-ya-da-istirap-cek-tir-mek).
Var(a)mayanlar
Yukarda alıntı yaptığım yazarlar ve onun gibi olanlar (bir takipçi kitleleri olsa da) duygularının farkına varmadığı düşüncesindeyim. Bu düşüncemi okuduğum “Cemil Meriç’in öfkesi ve bedbaht bir çocuk” ile “Necip Fazıl ve babası” başlıklı iki makale teyit etmektedir (bk. Karaca 2022, (). Şu satırları sizlerle paylaşmak isterim:
Önce NFK ile ilgili kısmı okuyalım:
“…ve onunla, o çağıma (17 yaşında olması muhtemel) değin hayatımda hepsi hepsi 1 günlük kadar konuşamadım. Babamdan gördüğüm bütün alâka bu kadardır. Hatta bir de örnek verir; babasına bir gün hâlini arz eden bir mektup yazar, ama o oğluna sadece “Ne kadar güzel yazın ve üslûbun varmış!” diye cevap verir. Kırdığı kırdık, astığı astık bir canavar.” Bu satırlar NFK tarafından yazılmış.
İkinci olarak; C. Meriç’e bakalım: Yazar şunları söylemekte: ‘Onun dikkatimi çeken en belirgin özelliklerinden biri, oldukça öfkeli ve saldırgan diliydi. Kanaatimce öfkeli dilinin altında o bedbaht çocuğun sesi var!.. Yazdıklarına bakılırsa kendini bahtsız gördüğü çok açık!..’ Meriç ise babası için şunu yazmış: “ölseydi de kurtulsaydık” (J1, s. 259).
Bu yazıda konu edindiğimiz D. Cüceloğlu, N.F. Kısakürek ve C. Meriç örnekleri elbette daha da artırılabilir. Bunu gelecek yazılarımızda yapmaya gayret edelim. Ama yazımızı şu öneri ile bitirelim: Neticede meşhurda olsa konuşmalarını dinlediğiniz, kitaplarını/yazılarını okuduğunuz kimseler insandır. Düşüncelerinin ve duygularının farkına varıp (bilinçlenip) pozitif ve insani yaklaşımla evrensel değer taşıyan eserler ortaya koy(a)mamış olabilirler (eserlerinin hepsi olmasa da bir kısmı böyle olabilir). İnsana yakışan düşüncelerinin/duygularının farkına varması ve insanlık merkezli bir yaşam sürüp, Büyük Yunus gibi evrensel hayat pratikleri önermesidir: “Düşmanımız kindir bizim"
Son söz: İçinizdeki canavarın farkına varmazsanız sizi yer.