İnsanların ağzı torba değil ki büzesin, kaldı ki artık son senelerde insanlar büyük harflerle konuşmaya, yazmaya başlayınca, insanlar kentleri ve kendileri ile yüzleşme ile karşı karşıya kaldılar.
Susmak bitti, susunca sırasının kendine geleceğinin de farkında kişiler.
Ortak akıl mı dediniz!
Bırakın bu işleri. Bu şehirde ortak akıl mortak akıl diye bir şey yoktu zaten ve hiç de olmayacak! Kibir, yüksek ego, birbirini çekememe, öne çıkanı tırpanlama, dedikodu ve samimiyetsizlik diz boyu olduğu müddetçe, kemerleri bağlasanız, koltuklarınıza sıkı sıkıya tutunsanız da, uçuşa geçmeyi bırakın da, uçurtma bile uçturamazsınız!
Çünkü bu şehirde herkes kendini çok akıllı, çok zeki, çok bulunmaz Hind kumaşı yerine koyunca, ortak akıl da akıllara gelmeyince, biz statü olarak büyükşehire geçtik ama beyin olarak, zihinsel olarak güdük kaldık, küçük kaldık!
Kahramanmaraş da büyük bir köy olmaktan kurtulamadı vesselam!
*
Çünkü kimse bir başkasının aklına ihtiyaç duymuyor. ‘Ben akıllıyım, ben zekiyim, benim üstüme kimse laf söyleyemez, kimse sözümün üstüne söz ekleyemez!’ modundaki insan sayısı artınca, herkes ‘ben yaptım oldu, ben söyledim tamam!’ kompleksinden kurtulamıyoruz!
Hay senin aklına turp sıkayım!
*
Her önüne gelen, kendini bu şehirden sorumlu zanneden, oturduğu koltuğun dahi farkında olamayanlar uçmaktan, (sanki uçurtma uçuruyorlar) yükseklerden, çıtalardan söz eder! Marka şehir der, başka bir laf bilmezler. Daha bu şehri ayağa kaldıracak, uluslararası arenada ismimizi öne çıkartacak markamız yokken (MADO dışında) nereden ve nasıl uçuşa geçiyoruz, nasıl marka şehir oluyoruz, havsalam almıyor dostlar!
Uçakla seyahat edenler bilir, daha havaalanından havalanmadan kaptanın anonsu duyulur, ‘sayın yolcular, kemerlerinizi bağlayın, koltuklarınıza sıkı sıkı tutunun, uçuşa geçiyoruz!’
Ve havalı havalı uçuyorsun! Tabi havan da binbeşyüz!
*
Bize öyle çok gelişmiş gözüyle de bakmayın. Büyükşehir olduk ama beyin olarak, zihin olarak, henüz küçük bir köyden farkımız yok. Az geliştik desek yeri. Sağ olsun, sanayicilerimiz de olmasa, fabrikalar, tesisler kurmasa, yatırımlar yapmasa, kaderciliği yaşam biçimi olarak gören bizler, insani, vicdani ve toplumsal bilinç ile gelişmeyi tamamlayamadığımızdan olsa gerek, sürekli komşu illeri örnek alırız.
Takıntı haline geldi artık! Kurtulamadık gitti bir türlü!
Ruhumuzu, bedenimizi sarıp sarmalayan kibir, gurur abideliği kompleksi ahlaken bizi çökertti, kuruttu, yedi bitirdi. Seçmen öyle, esnafı öyle, üreticileri hakeza, bürokratları öyle ve tabi ki siyasetçileri de…
*
Hoşgörüyü, tevazuyu, kalenderliği, anlayışı, sevgi ve saygıyı yitireli çok olduğundan, öyle hale geldik ki, en kutsal değerler olarak kişisel gurur ve kibir en büyük gücümüz, sermayemiz ve silahımız olup çıktı.
Bu da bizi bitirdi, tüketti.
Yere batasın kibir abidesi siyasetçiler, yere batsın gururundan sağını solunu göremeyenler, memleketine hizmet edemeyenler!
Hadi, âmin desenize!