Tabi ki duydum, ‘Bu ne saçma soru?’ dediniz. İlk duyduğumda ben de sizin gibi düşündüm. Ne alaka dedim, ödül ile ceza bir araya nasıl gelir, hele Kahramanmaraş gibi kadim bir şehirde?
Vallahi ben de sizinle aynı fikirdeydim.
Biraz daha ileri gidersem kızacaksınız belki ama yazmak zorundayım. İçimde tutamıyorum, ki yazılması gerektiğine de inanıyorum.
Hani biz bize yeteriz denilir ya her yerde, her fırsatta, gelin ben bunu Maraş için uyarlayayım, şöyle deyim; ‘Birbirimizi yemekte biz bize yeteriz!’
Başlığa bakıp deli saçması deseniz de, siyasilere, iş dünyasına, basın camiasına, bürokrasi kesimine baktığınızda bu şehirde yaşamanın hem ödül, hem ceza olduğu hükmüne siz de varacaksınız.
Gerçek ayrıntıda gizli ise, buyurun detaya…
*
Allah için harika bir coğrafyada yaşıyoruz. Bir günde dört mevsimi yaşarken, zenginliklerimizi saymaya kalkışsak yoruluruz.
Madem ayrıntı dedik, şöyle; dondurmanın başkentiyiz ama iki senedir dondurma festivali yapamadık. Her ne kadar pandemi bahane ise de tedbirler ve kurallar çerçevesinde olabilirdi.
Edebiyatın da başkentiyiz, ‘Edebiyat yolu’muz da var ama koskoca şehirde 2 üniversite varken, birinde bile bir Edebiyat Fakülte’miz yok!
Ödül mü, ceza mı, kararı siz verin!
*
Arsan Köprülü Kavşağı. Seneyi çoktan devirdi. Hal kavşağı, istasyon köprüsü ne ise, onun da başına gelen aynı. Sürücülerin her gün günaha girdiğini düşünün, sizlere neler söylediğini…
Yine mi demeyin, evet yine… Milletin, sürücülerin canı burnunda, şehirlerarası gelip giden araç sürücülerinin ağızlarından çıkanı kimsenin kulağı duymadığı için, herkes rahat.
Verilen sözler, bol keseden dillendirilen vaadler, altı astarı çıkmayan, olmayan boş sözler! Yalan, kandırmaca ve siyaset…
Bu şehir zor şehir. Aslında çok kolay da, zorlaştırmak için çaba sarf edenler var sanki.
*
Havaalanı rezaleti hiç dur durak tanımıyor. Yaz, konuş, eleştir değişen bir şey yok. Derler ya; eski hamam, eski kaz.
Bir yağmur çiselese, bir hafif dal kımıldasa, bir iki küçük kar düşse tepemize, haydaaaaa, ver elini Gaziantep, ver elini Adana…
Bıkmadınız mı bu rezalete göz yummaktan, milletin, vatandaşın size söylediklerini duymaktan usanmadınız mı?
Patronların işi tıkır, siyasilerinde öyle. Arabaları var güzel mi güzel, şoförleri de özel mi özel, götürürsün-getirirsin komşu havaalanından.
Peki bizim insanımız. Bizim hastalarımız, bizim öğrencileriniz, bizim engellilerimiz, bizim dar gelirli insanlarımız nereye binecek?
At arabasına mı?
*
Haydi, başlıktaki sorumun cevabını siz verin! Ben yazarsam maraza çıkar, başıma dert alırım!
Siz benden daha özgürsünüz!