Öyle bir devirdeyiz ki, her şeyin sahtesi çıktı. Piyasada sürüsüne bereket. Paranın sahtesi de çıktı son senelerde. Balın, peynirin, pul biberin sahtesi marketleri süslüyor! Tabloların, altının, gümüşün, (Onikişubat ilçe Belediye Basın Müdürümüz sevgili Serhat Gümüş hariç, onun sahtesi kesinlikle olmadı, olamaz! Çünkü kalite taklit edilemiyor!) daha sayayım mı, adamın bile sahtesi dolaşıyor aramızda.
Adam diye bakıyorsun, erkek diye yaklaşıyorsun, suratının turası silinmiş, sahte çıkıyor, meğer dönme imiş haysiyetsiz! Erkeğim diyenler ürkek çıkıyor!
Kendini adam yerine koyan, delikanlılığın kitabını yazdığını söyleyenlere bakıyorum, suratları, bırakın kendilerini, suratlarına taktıkları maske bile sahte!
Polisin sahtesi, savcının, doktorun ve hâkimin sahteleri cirit atıyorken, tanımadıktan sonra hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğunu anlayamıyor insan. O bakımdan emniyet, valilik sürekli vatandaşları uyarıyor.
*
Dondurmanın başkentiyiz ya, dondurmanın sahtesini bile yaptılar şahsım memleketimde, yurtiçinde.
İçinde salep ve keçi sütü var deseler de inanmayın, krema, dondurulmuş yağ çoğu. Asıl dondurma, gerçek dondurma MADO’nun. (Sloganları da o değil miydi zaten, her dondurma dondurma değildir) Keçi sütünü, salebi kim bulmuş ki sen bulasın merdivenaltı dondurmacıları…
Sonra Kervan ve AKDO bu sektörde parlayan markalar haline geldiler. Ama bu şehirde, yurtiçinde ve yurt dışında, yani dünyada, bunlar yokken MADO vardı. O bakımdan dondurma diye yeniliyor, dünya markası diye anılıyor!
*
Sırası geldi tabi ki…
“Peki, iyi güzel yazıyorsun da, gazetecinin sahtesi yok mu?” dediğinizi duymadım zannetmeyin! Eski kulağı kesiklerdenim, 2 km’den ne dendiğini duyarım, en azından hissederim. Kül yutmam ben!
Bakın burası genel. Şahsım memleketinde sahte, sahtekâr, çakma gazeteci var mı derseniz, bilsem de söyler miyim, emin değilim. Ne var derim, ne yok!
Tetikçi derseniz, var, çakması deseniz, parmakla saysanız zamanınız yetmez! Sahtesi, sahtekârı olursa, görürsem, bulursam haber ederim!
Nokta!
*
Tabi ki zurnanın zırt dediği yere geliyorum. Siyasetçinin mesela… Yine diyorum, bu bölümde okuyacağınız yazı genel. O bakımdan kimse alınganlık gösterip, ‘yoksa beni mi ima etti?’ derdine düşmesin! Yaya kalır, ağzımdan zırnık ipucu alamazsınız!
Geçmişte ne siyasetçiler, ne milletvekilleri gördü şahsım ve şehrimin insanı. Hatırlıyorum, galiba doktordu kendisi, mecliste görevli bayanların etek boyu ile uğraşmış, bunun için mecliste önerge vermişti. Şehir için bırakın önerge vermeyi, taleplerde bulunmayı, hizmetin gelmesine sebep olmayı, sana ne be adam herkesin eteğinin boyundan. Mahallenin, meclisin namus bekçisi misin? Bunun için mi seçtilerdi seni?
Kimdi Allah’ım o!…
*
Şimdi belediye başkanları da siyasi, meclis üyeleri de, partilerin çaycısı bile kendini siyaset allamesi yerine koyunca, maşallah havalarından geçilmiyor. Sorsan dağları kendi yarattı, memleketi kendi kurtardı, kurtaracak, sorsan siyasetin kitabını yazdı, yazacak!
Çıkarı için siyasette olduğunu bilmiyor sanki millet. Çıkarı yoksa kimse kimseye öpücük bile vermiyor beleşe!
Başkanım diyor, belediye meclis üyesiyim diyor, doktorum diyor, bulunmaz Hind kumaşı bürokratım diyor, milletvekiliyim diyor, bilmem hangi dandik derneğin başkanıyım diyor, saf insanları söğüşlediği yetmiyormuş gibi, bir de adamı enayi, salak yerine koyuyor.
Kendisi sahte, kendisi sahtekâr, herkesi kendi gibi zannediyor!
*
Türk filmi çok izlemiş olmalı ki, çulsuzun önde gidenidir, ama zengin velet ayaklarına yatan sahte zengin döllerini çok gördük. Kız tavlamak için, birinden bir şey koparabilmek için, birilerini kafakola almak için, paralı, işi gücü yerinde adam yerine koyuyor kendini.
Sahte olduğunu, çakma olduğunu, sahtekârın önde gideni olduğunu gizliyor senden, benden, hepimizden…
Dernek başkanları var örneğin. Bir öncekine rahmet okutturuyor. Birilerinin dürtmesiyle, iteklemesi ile hasbelkader başına geçiyor derneğin, şubenin, havasına baksana binbeşyüz, icraatına bakıyorsun hikâye, sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Çakma mı, bir halta yaradığı yok, adını koymakta sıkıntı çekiyorsun!
*
Yazı lastik gibi gene uzadı. Biliyorum, siz de uzun yazıları sevmiyor, sıkılıyorsunuz! Arkası, devamı başka güne kaldı.