Ah, ne günlere kaldık! Susuz yazlar görmüştük ama susuz kış krizi ,ülkemiz ve Avrupa'da bir ilk ...
Doğa, sanki insanoğlundan intikam alıyor.
Neşet Usta boşuna feryat etmemiş: 'Kendim ettim, kendim buldum' diye. Kendi ellerimizle çevreyi katletmedik mi?
Sonunda da tabiatın dengesi bozuldu; mevsimler birbirine karıştı.
Dünya; küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliği ile gelen sel, yangın ve depremleri yaşadı, yaşıyor.
Ama susuz kış krizi, kuraklık ve susuzluk gibi bir büyük tehlikenin de alarmını veriyor. Ve arkasından tarlaların susuz kalması ile gelecek küresel gıda krizinin...
Bizler seçim-geçim derdine düşmüşken, ocak ayının ikinci haftasına geldik; yurtta beklenen kış yağışlarını unuttuk. Birçok ilde su ihtiyacını karşılayan barajlar, kırmızı alarm veriyor.
Sadece bizde mi?
Avrupa’da bu yıl son 500 yıldır kıtada görülen en kurak yaz görüldü. Şimdide kurak yazın ardından sıcak kışla imtihan ediliyor.
Çin’de de alışılmışın çok daha üzerinde sıcaklıklar görüldü; kuraklık arttı.
Afrika’da da kuraklık milyonlarca kişiyi açlık tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.
Bilim adamları bundan daha kurak ayların ve hatta yılların geleceğini söylüyor.
Yıllardır çevrebilimciler haykırıyordu; küresel ısınma çok felaketler getirecek diyorlardı, haklılarmış.
Su, yeryüzünün en büyük zenginliği ve hayatın olmazsa olmazı...
Gelecekte beklenen felaket senaryolarından biri de su savaşları...Pek çok ülke, sınırlarından geçen nehirlerdeki suyu paylaşmaktadır.
Düşünün; suyun artan tüketimi karşılamaması durumunda neler olur?
Kardeş ülkeler, düşman kardeşler olmaz mı?
Biz de Fırat ve Dicle gibi nehirlerimizi, güneydoğudaki komşularımızla paylaşıyoruz.
Kısacası su krizi, bütün insanlığı tehdit etmektedir.
Şimdi düşünme zamanı!