Yaşar Doğu’nun öğrenciliğinde güreşle tanışan, Hocasının yüzünü kara çıkartmayıp şampiyon olan bir sporcu Ahmet Ayık. Ayık, güreşi sadece minderlerde değil yönetici olarak yaşadı. Öğrencisinin gözüyle Yaşar Doğu: 1958 yılında Jandarma Gücü’nde askerdim. Yaşar Doğu, beni ilk kez askerdeyken gördü. Beğenmiş ve beni çalıştırdığı kulübe almak istedi. Ben de terhis olur olmaz bu kulübü tercih ettim. Bize İsmimizle Hitap Etmesi En Büyük Mutluluğumuzdu Çalışmalarımızı Gölbaşı Sineması’nın altındaki bodrumda sürdürürdük. Yaşar Hoca, oldukça disiplinli bir insandı. Zaman zaman sert de olurdu; ancak kendisini çok severdik. Sevgimizin yanı sıra çok büyük saygı da duyardık. Bize ismimizle hitap edip bir şeyler istemesi bizim için büyük olaydı. Sürekli, Celal Atik’le tavla oynadıklarını hatırlıyorum. Meselâ, bu tavla oynaması sırasında: “Ahmet, git bize çay getir.” derse, ismimizi kullandı diye gece sevinçten uyuyamazdık. Sonraları çok yakınlaştık. İyi güreşçiyi çok severdi. İsmail Ogan’ı gidip Anadolu’dan getirip Türk güreşine kazandırması da bunun en iyi göstergelerinden birisi sanırım. Yaşar Hoca, keşfettiği güreşçinin her türlü sıkıntısıyla bizzat ilgilenirdi. Herkesi yakından takip eder, bir gün antrenmana, gitmesek mutlaka ne yaptığımızı sorardı. İstikbal vadeden güreşçilerle daha yakından ilgilenir, başarılı olmaları için elinden geleni yapardı. Askerlikte Bile Yanımızdaydı Bir gün hiç unutmam askerdeyim. O dönemde de Emel Sayın, Ses Kraliçesi seçilmiş ve Ankara’ya gelmişti. Biz de arkadaşlarla birlikten kaçıp konseri dinlemeye Gençlik Parkı’na gittik. Komutanlar bunu fark etmiş ve ceza olarak hepimizin saçlarını kazıyacaklarını söylediler. Güreşçi olduğumuz için saçlarımızı uzun tutabiliyorduk, o dönem. Saçımın kazınmasını istemediğim için ben, bu cezadan da kaçmaya çalıştım; ama yakalandım ve hücre hapsi verdiler. Bir hafta hücrede kalacaktım. Yaşar Hoca, bunu duyunca çılgına dönmüş. Hemen birliğime gelip komutanlarımla konuşmuş. Bu çocuk antrenmansız nasıl bir hafta içeride kalır, formdan düşer; geleceğiyle, başarılarıyla oynamayın diyerek cezanın kaldırılmasını istemiş. Gerçekten de sonunda cezamdan vazgeçilmişti. Yani her türlü sıkıntımızda yanımızda oldu ve bize destek oldu diyebilirim. Bana Hep Güvendi Beni sürekli denerdi. Meselâ, ben 85 kilo olmama rağmen Lübnanlılarla ağır sıklette güreştirmişti. Meğerse bu kiloda başarılı olup olamayacağımı denermiş. Yanılmamıştı, başarılı olmuştum ve bana: “Aferin! İşte iyi bir güreşçi böyle olmalı.” demişti. Sonraları zaten ağır sıklette güreşmeye başladım. Yaşar Hoca’nın başarılarının yanı sıra milliyetçi, maneviyatçı yönleri de vardı. Bize her zaman vatan, bayrak, millet sevgisini aşıladı. Hocamın Hak Ettiği Kadar Geniş Bir Çevresi Vardı Terhis olduğumda pek çok teklif aldım; ama ben Yaşar Hoca’nın çalıştırdığı kulübü seçtim. Ankara’da kalmaya karar verince iş aramaya başladım; ama bir türlü bulamıyordum. Sonunda Yaşar Hoca’ya gittim ve çok geçmeden bana bir iş ayarladı. Birlikte, Karayolları Bölge Müdürlüğü’ne gittik. “Bakın bu dünya şampiyonu. Ona iş vereceksiniz.” dedi ve bir sözü yeterli oldu. Orada çalışmaya başladım. Sevilen ve çevresi çok geniş olan bir insandı. Yaşar Hoca Gitti, Güreş Durdu Ama maalesef günümüzde, Türk güreşi onun bıraktığı gibi devam etmiyor. Zaten uzun bir süre onun izinden giden olmadı. Birçok sporcu güreşi bıraktı ve Türkiye’de güreş duraklama dönemine girdi. Yaşar Doğu’nun ölümünden sonra 23 sene Dünya ve Olimpiyat şampiyonu çıkaramadık. Tüm sporcular sosyal güvence peşine düştü. Uzun bir süre böyle bocaladık. Çok hırslıydı ve acı bir kuvvete sahipti. Rakiplerini tüm gücüyle önce yorar, sonra yenerdi. Mücadeleden asla vazgeçmezdi. Yaşar Doğu ismini duyduğumda: “Her insan gibi doğdun ve öleceksin. Bu arada vatanına milletine çalışıp bir şeyler vereceksin, bu ise yaptığın güreşte şampiyon olmak.