Tam iki yıl önce, 6 Şubat 2023’te, Kahramanmaraş merkezli depremlerle büyük bir felaket yaşandı. Sarsıntılar, sadece binaları değil, hayatları, hayalleri ve umutları da yerle bir etti. O gece, hafızalara Kahramanmaraş’ın en uzun gecesi olarak kazındı. Sokaklar enkaz altında kalan insanların feryatlarıyla doldu, birçok aile bir daha asla eskisi gibi olamayacak şekilde parçalandı.
**
İki yıl geçti… Ancak bu süre içinde şehirde sadece binalar yükselmekle kalmadı, aynı zamanda ruhsal yaralar da derinleşti. Enkazlar kaldırıldı, yeni konutlar inşa edilmeye başlandı, sokaklar ve caddeler yeniden düzenlenmeye başlandı. Ancak psikolojik olarak gerçekten iyileşerek o derin yaralarımızı sarabildik mi? Deprem sadece evlerimizi, yakınlarımızı değil, ruh sağlığımızı, insan ilişkilerimizi ve toplumsal huzurumuzu da bizden aldı. Depremin ardından insanların gündelik hayatta daha tahammülsüz, agresif ve sinirli olduğu gözlemleniyor. Trafik kazaları ve dikkatsizlik arttı, sokaklarda kavga ve huzursuzluk yaygınlaştı. Sadece fiziksel yıkım değil, psikolojik çöküş de göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek haline geldi. İnsanlar, yaşadıkları kayıpların ve travmanın etkisiyle zaman zaman öfkelerini yanlış taraflara yönlendirdi.
**
Deprem sabahı canını sağ kurtaranlar, aynı soba başında ısınan, bir lokmayı paylaşan insanlar, şimdi ekonomik zorluklar ve hırs nedeniyle birbirine düşman oldu. Deprem sonrası fahiş kiralar, fırsatçılık ve vicdansızlık şehirde en büyük sorunların başında gelmeye başladı. Evlerini o sıcak yuvalarını canından yakınlarını kaybeden binlerce insan barınma sorunuyla mücadele ederken, bazıları bu durumu fırsata çevirdi. Dayanışma ve yardımlaşma ruhu, yerini çıkar ilişkilerine ve menfaate bıraktı.
**
O geceyi unutmayanlar, enkaz başında birbirine sarılanları, yardım için koşanları hatırlıyor. Peki, aynı insanlar şimdi neden birbiriyle mücadele eder hale geldi? Eşyaların, malın, mülkün hiçbir anlam ifade etmediği o saatlerde, en önemli şeyin insan hayatı ve dayanışma ruhu olduğu söyleniyordu. O gece paylaşmanın, fedakârlığın ve merhametin gecesiydi. Peki, ne değişti? Aynı insanlar bugün neden birbirine düşman gibi bakıyor? O gün birbirini kucaklayanlar, bugün neden birbirine sırt çeviriyor? Enkazın başında "Eşyalara değer vermeyelim, yeter ki canımız sağ olsun" diye sözleşenler, neden şimdi merhametsiz, fırsatçılık yapan, birbirine karşı tahammülsüzleşen insanlara dönüştü? Tabii aradan geçen iki yıl gibi kısa bir zaman bazılarına, o duyguları yavaş yavaş unutturdu. Oysa o gece, hepimiz aynı enkazın altında aynı korkuyu yaşadık. O gece hepimiz, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu anladık.
**
İki yıl sonra şehre bakıldığında, yeni binalar yükseliyor, hayat bir şekilde devam ediyor. Ancak en büyük enkazın, insanların ruhlarında ve zihinlerinde olduğu açıkça görülüyor. Panik ataklar, anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu depremzedelerin büyük bir bölümünü etkiliyor. Kayıpların acısı hâlâ taze, anılar ise hâlâ canlı. Peki, atlatabildik mi bu geceyi? Gerçek şu ki, birçok kişi için 6 Şubat hâlâ bitmedi. O gece, yalnızca takvim yapraklarında kaldı; ancak insanların zihninde ve kalbinde etkisi sürüyor.
**
Depremin ardından geçen iki yıl, sadece bir iyileşme süreci değil, aynı zamanda toplumun vicdanı, dayanışması ve insanlığıyla ilgili büyük bir sınavı oldu. Ancak görünen o ki, bu sınavda hâlâ birçok eksikliğimiz ve hatalarımız var. Asıl benliğimizde inşa edilmesi gereken şey, sadece yeni binalar değil; toplumsal birlik, empati ve dayanışma ruhu olmalı. Kahramanmaraş, bu uzun geceyi tam anlamıyla geride bırakmak için sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da iyileşmeye ihtiyacı olan bir şehir. Ama en önemlisi, birbirimize yeniden inanmak ve güvenmek zorundayız.