Yaya olarak bir köye gitmeye çalışan adam, yolda gördüğü köylüye, ne kadar zamanda köye varabileceğini sorar.

Köylü sesini çıkartmaz, duymazdan gelir sanki.

Cevap alamayan adam, köylünün sağır olabileceğini düşünerek yürümeye başladığında, köylü arkasından seslenir; “Bir saatte varırsın!”

Adam geri dönerek; “Neden bunu daha önce söylemedin!” diye sorunca, köylü; “Yürüyüşünü görmeden ne kadar zamanda varabileceğini kestiremezdim” cevabını verir.

*

Biz insanoğlu, tez canlıyız. Ani karar veriyoruz bir meselede. Bir kişi hakkında. O da bizi yanılgılara, istemediğimiz hatalara götürüyor. Ya kırıyoruz birilerinin kalbini, ya mahcup oluyoruz, ya da arkadaşlıklara, dostluklara halel getirip, bitiriveriyoruz bir çırpıda.

Anlık düşünce böyle bir şey işte. İki ölçüp bir biçme kültürü yok!

Birisi geliyor örneğin, bir bürokrat. Ya da seçilmiş biri, atanmış olmadı. Kalıbına bakarak, biraz da babayiğit ise, ‘essahdan adama benziyor!’ notunu yapıştırırken, geçmişini araştırmıyor, karakter tahliline gitmiyoruz.

Terazinin kefesine koymuyoruz, yüreğinin kaç okka geldiğini tartmıyoruz.

Kalıplı ise, ‘kalıbının adamı’ deyip çıkıyoruz işin içinden!

Adam değil, sanki sabun kalıbı.

*

Gideceği yeri bilmeyenin adımları kısa olur!

Attığı adımın farkına varamaz!

Gideceği yeri bilmeyince, yol hakkında bir kanaati, bir ön araştırması da olmayınca, soracak ilk karşılaştığına; “Bu yol nereye gider!”

Asfalt mı, sormaz. Yolda acıkır, susar mıyım, düşünmek bile istemez!

Toprak mı, çamur mu, yokuş mu, aklına bile getirmez!

Ne kadar zamanda varırım! Aklında hep mesafe, saat var!

Bir de kiminle yola çıktığına bakacaksın!

Yolu, yordamı bilmeyenle çıkarsan yola, rehber diye yanında tuttuğun da yoldan, yordamdan bihaber ise, seni yarı yolda bırakmayacağına dair kanaat de taşımıyorsan, o yola çıkmasan daha iyi!

Yol hem uzun çeker, hem yolda bile kalma ihtimalin yüksek!

*

Yok inat edip düştüğün yol hakkında bir bilgi sahibi olmayı da aklına getirmediysen, hazırlıksız isen, azık da almadıysan yanına, yolda bulduğun bile seni ilk etapta satar! Hem yolu bilmiyorsan, hem beraber gittiğini yolda azarlayıp, kendini her türlü yolun yolcusu yerine koyuyorsan, ‘ben bütün yolları bilirim, bu yollar benden sorulur!’ gibi bir gaflet içinde isen, yol da sana ihanet eder!

Şunu da unutma, adımları kısa olanın yolları uzun çeker!

Sonra…

Bazı yol arkadaşların olabilir, çıkabilir. Ona inanırsın, güvenirsin. Ama o, kim bilir kaç kişiyi yolda bıraktı, yola çıkacak kaç kişinin mağduriyetine sebebiyet verdi. Kim bilir kaç kişinin canını yaktı.

*

Sana göz kırpıp, başını çevirince ona dudak büktüyse, görmediysen, yürüyüşünden anlam çıkartamadıysan, adımlarının seni nereye götüreceğini hesap edemediysen, kendine ‘bu yollar benden sorulur, tecrübeyle sabit,ben bu yolları çok  gördüm!’ tavırları ve yol yanında siyaset görgüsüzlüğünü fark ettiğinde, hısımın da olsa, yakın dostun da olsa, yürüyüşündeki yalpalamayı, cümlelerindeki kaypaklıklara şahit olduğun anda yüreğinden çıkarıp atacaksın ki, bir daha acı tecrübe yaşama!

Yaşarsan, farkına varamazsan, hissedemezsen sana kurulan tuzakları, dönen dolapları, tersine dönen çarkları, aleyhine işleyen tezgâhları…

Acilen kendini bir doktora göster!

Ya aklında zorun var, ya işine böylesi geliyor!

Hangisi acaba!