Soframızın vazgeçilmezi, en büyük nimetimiz, yerde görsek öpüp başımıza koyduğumuz ekmeğimiz.

Bir ay önce, 1,5 lira olan ekmek 2 liraya çıktı. Un’u zaten durduramıyorsun, frenleyemiyorsunuz. Şartlara, zamana ayak uyduruyor, o da canı çektikçe zam olarak fırıncı esnafına dayatıyor.

Eee, zaten fırıncı esnafının canı burnunda, bu işi yapıp yapmamak arasında gidip geliyor, bıraksa bir türlü, bırakmasa bir başka türlü, ne iş yapacak bu saatten sonra, onu da bilmiyor, katlanıyor, ama ne zamana, nereye kadar, onu da bilmiyor garibim.

*

İçinde bulunduğumuz ayın ilk gününde, 1 Kasım’da sanayicilerin kullandığı doğalgaza yüzde 48 oranında zam geldi.

Elektrik zammı sanki otomatiğe bağlanmış gibi, dur durak ve sınır tanımıyor. Ne zaman yeni bir zam dalgası kapıyı çalar, ne zaman şarteller atar, bilemiyorsunuz. Elektriğin keyfine kalmış hepsi. Canı ne zaman isterse dayıyorlar zammı.

Haliyle işçilik, kira, su gibi diğer giderler de diğer maliyeti artırıcı unsurlara ayak uydurunca, fırıncı esnafı kara kara düşünmeye başladı.

Uykuları kaçıyor!

*

Üstüne üstlük bir de denetlemeci kurumların elamanları zırt pırt kapıyı çalıp, sıradan bahanelerle ceza da yazınca, büsbütün belini bükemez oldular. Bazı denetlemeciler, bazı fırınlara kafayı takmış gibi, evlerine bile gitmeyi unutup, kafayı taktıkları fırıncı esnafının içinden çıkmıyorlar.

Adam canı ile boğuşuyor, borçlarını düşünüyor, ne yapacağına karar veremiyor, bir de denetimciler sıkboğaz edince, ‘bırakayım şu işi’ diye düşünmekten kendini alamıyor.

Derdini anlatacağı bir yetkili, bir kurum, bir etkili şahıs yok!

*

Birkaç ay önce, örnek veriyorum, günde 30 çuval unu ekmek yapıp satan fırıncı, artık alacak gücü, dermanı kalmayınca, un satan firma da ununu vermekten imtina edince, çünkü verdiği unun parasını zamanında alamıyor, ‘yerinde dursa, satmasam daha kardayım’ düşüncesinden hareketle, vermek istemiyor, verse de, ‘al şu birkaç çuvalı idare et!’ der gibi (o da hatıra binaen) sanki babasının hayrına veriyormuş muamelesi de çekince, bu hareketler fırıncının daha da çok zoruna gidiyor.

Gururu inciniyor.

Ona bakarsan, un satan adam da haklı kendi penceresinden bakınca… Sattığını yerine koyamıyor, sattığı unun parasını da zamanında tahsil edilmiyor. Çaresizlik, onu alternatif düşüncelere zorluyor!

*

Fırıncıyı sıkıntıya sokan, kara kara düşündüren sadece un çuvalı mı? Maya ne güne duruyor? Mayanın yerinde durduğumu var sanki? O da un’dan beter.

Doğalgazı durdur durdurabilirsen. Canı sıkıldıkça kendine zam yapıyor. Sesini çıkartan da yok nasıl olsa, ‘eh millet de yiyor’ denilerek bir ayda birkaç zam birden biniveriyor.

Durun, daha sırada elektrik var, işçilik var. Onları unutmadık. Üstüne üstlük bir de ilgili kurumların denetçilerinin baskısı, denetim adı altında aba altından sopa göstermeleri, inceden inceden ayar verircesine tehditleri, apartman-site görevlileri ile yaşadıkları içsel sorunlar…

Dedim ya, canı burnunda fırıncının. Burnunu sıksan canı çıkacak gibi. Selam versen, hal hatır sorsan, küfür diye anlıyor. Fırını kapatsa ne iş yapacak, kime ne diyecek?

Kahve kültürü de yok garibimde…

Netice itibariyle hamur un’dan,  vaziyet bundan ibaret!