Biraz ferahlarım diye dışarı çıkmış parktaki bankta oturmuştu…
Uyarı ziliyle akıllı telefonunu açarak gelen mesaja baktı… “Gününüzü kutlarım…” Her halinde hazır bir kart veya genel bir mesaj olduğu belliydi…
Modern zamanlar diye derin derin düşündü! Tekrar akıllı telefonunda gelen mesaja baktı… İyi de kime hitaben, hangi gün için yazılmıştı bu mesaj…
Değerli Babacığım, Saygıdeğer İbrahim Amcacığım, Fatma Teyze hitabı ile başlayan el yazısı mektupları, kartları hatırladı…
İnternetten alınan hazır mesajlar… Hem de aynı şehirde, apartmanda bulunan insanlar birbirine gönderiyordu bunları… Buna alışamamıştı…
Bankta yanına gelip oturan çocukları sonradan fark etti. Çocuklara sevgiyle baktı…
Çocuklar kendileri ile ilgilenen yaşlı adama “Bayramınız mübarek olsun, elinizi öpeyim amca” dedi…
“Sağ ol yavrum çok bayramlar göresin” diye cevapladı.
Belli ki çok duygulanmıştı. Kim bilir iç dünyasında neler geçiriyordu…
Onlarla yavaş yavaş konuşmaya başladı. “Çok uzaklarda bulundum. Uzun yıllar millete-devlete hizmet ettim… Bayramları farklı şehirlerde geçirdim. Her birinde farklı kültürler vardı. Her birinden farklı şeyler öğrendim. Hiç unutamadığım hatıralarım oldu…
Çocuklardan biri, “Çok uzaklarda da bayram bizimki gibi mi kutlanıyor?” diye sordu.
Yaşlı adam, “Elbette! Bayramlar aynı yöne bakılıyor ise mutlaka kutlanır” dedi. Sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama bazı farklılıklar olabilir… Bunlar önemli değil. Birbirine kardeşce bakabilmek, hukukuna dikkat etmek, saygı duymak daha önemlidir. Bayramlar o zaman gerçek bayram olur” dedi..
“Nasıl yani amca…”
Yaşlı adam buğulu gözlerle ufuğa bakarak konuştu: “Uzaklarda güzel bir işe başlamıştım. Memuriyetimin ilk yılları idi. Görev yerimde daha yaşlı ve daha kıdemli memurlar vardı. Öğrenmede usta çırak ilişkisinin önemli olduğu yıllardı. O yıllarda üstatların yanında yetişmek önemli bir itibar (kariyer) kabul edilirdi.
Bu yeni geldiğim şehirde ev olarak o yıllarda çok az olan bir apartmanda oturmaya başlamıştım…
Günler birbirini izlerken bayram geldi… Memuriyette bayram nöbetleri en kıdemsiz olanlara yazılır. Nitekim en kıdemsiz memur olduğumdan bayramda bana nöbet yazılmıştı…
İlk kez bayram geçireceğim bu şehrin kültürünü bilmiyordum… Bende bayramda apartmanda komşularımızı ziyaret etmek istedim. Kapıyı açanlara isimleri ile hitap ederek, ellerini sıkıp, ‘Bayramınız mübarek olsun’ dedim. Evde olmayan veya kapısı açılmayanlara ise not bıraktım… Aynı işlemi çalışma ortamında da yaptım…
Bayramdan sonraki bir gündü. Kıdemli bir üstadımız ile çay içiyorduk. Üstat şunları söyledi: ‘Aynı binada oturulan veya görev yapılan insanların önemli günlerini, bayramlarını telefon ve not bırakarak kutlamak doğru bir davranış değildir…’ O konuşurken yere baktım… Bunu hiç unutmadım…
Ah yavrum! Eskiden buralarda da bayram böyle değildi! Belki yaşadığımız evler bu kadar farklı lüks malzemeden yapılmamıştı… Sokaklar dardı… Evler yakın olduğundan mıdır, bizler de gönülden birbirimize yakındık… Bayramı karşılamak başlı başına bir işti… Misafirler gelecek diye ciddi hazırlıklar yapılırdı… Hepsinden önemlisi karşılıklı ziyaretlerdi. Büyükler mutlaka ziyaret edilir, büyüklerde uygun vakitlerinde yaşça küçükte olsa gelenlere giderlerdi…
Modern zamanlar olsa gerek… Önce ziyaretlerin yerini uzun mektuplar ve kartlar aldı. Bunlar yerini e-posta ile birkaç satırlık kutlamalara bıraktı. Daha sonra kısa mesajlar aldı… Şimdiler de kelimelerde kısaldı: “Ktlrm, tşk vs…” Son zamanlarda da kısaltmaların yerini de işaretler aldı: ):
Benim de evlatlarım ve torunlarım var… Elini tutmanın sıcaklığını, gülümsemelerini özledim…”
Ey hem şehrim, mahallelim, ailem, din kardeşim, soydaşım! Özlenen emojin değil sensin… Özel günde, genel günde beklenen sendin…