Ben desem, düdüğe koyar öttürürler, ‘alır ele gider yola’ misali, demediğini bırakmazlar. Camide, Cuma hutbesinde hocaefendi adeta haykırıyor, isyan ediyor, toplumun yarasına merhem, düşüncelerine ortak ve tercüman oluyor.
İsmini bilmediğim (sonradan öğrendim, adı Emin) ağzından bal damlayan hocaefendi, (ki videosu sosyal medyada dönüyor) bakın cuma hutbesinde ne diyor?
Kulak verin, iyi dinleyin; “Belediyelerde, kamuda, kurumlarda fakirin çocuğunu göremezesiniz. Torpil işler her yerde. Ağzınla kuş tutsan, bin kez tövbe etsen, nafile.
Muhtarlar farklı mı, al birini, vur ötekine! Aynı soyadı taşıyan kaç kişiyi bulursunuz içeride. Garibanın çocuğu da inim inim inlesin dışarıda!
Adam belediyede meclis üyesi, bir şekilde kapağı atmış kuruma. Kamuya… Partisinin bir önemi yok, iktidar partisinden ise, bütün kapılar açılıyor zaten. Önce oğlunu, kızını işe girdiriyor. Sonra damadını. Yetmiyor, gelinini hooop işe. Bu kamunun hakkına girmek, kul hakkı yemektir bu.
Hadi oğlunu, kızını, damadını, gelinini işe koydunuz. Hadi kamunun hakkından da vazgeçtik, işe koydurduğunuz adamınız işe gelmiyor. Bildiğiniz ATM memuru. İşe gelmediği gibi altına da bir arama verilmiş. Araba ile çocuğunu okula bırakıyor, okuldan alıyor. Hanımını kuaföre ve altın günlerine bırakıyor, sonra da alıp eve getiriyor. Araba da kapısının önünde. Sanki babasının malı…
Kul hakkıdır değerli kardeşlerim. Veya resmi araba ile önündeki ‘görevli’ yazısını çıkartıyor, hanımını da yanına almış, sağda solda piknik yapıyor resmi arabayla. Yetmiyor, yüz seksen saat de mesai yazdırıyor. Kamunun hakkına girdiniz, haberiniz olsun!”
*
Emin Hocaefendi hızını alamıyor, devam ediyor; “Oysa bu adam, işe girebilmek için bin tane el ayak öpüyor. Halasını, teyzesini, dayısını, amcasını araya koyuyor. El etek öpmekten ağzı aşındı, yara oldu. Partinin adresini Çarşıbaşı yoluna çevirmiş. İşe girdikten sonra da vatsap’ta durum yapmış. ‘Rızkın kefili Allah, kula minnet eylemem!’ Bak bak, sahtekâra bak, ikiyüzlüye bak, itibar hırsızına bak!
Bir oda vermişler, evinde vantilatör var, elektrik parası çok gelir diye çalıştırmaz, kamuda ise sabah açıyor klimayı, ‘Sabah işe geldiğim zaman odam serin olsun!’ diyerek kapatmıyor bile Kamunun hakkıdır bu. Sadece bir kişinin değil, 85 milyonun hakkıdır yenen!”
Bir şey unutmuşsun be Emin Hoca, sonra da işe ihtiyacı olan garibanları işe girdirme vaadi ile paralarını tırtıklıyor. Rüşvet Türkçesi. Bastır parayı, girdireyim seni işe! Bu meselede yalnız değilim, sebeplenen başkaları da var, onları da göreceksin.
Ne yapsın garibim, bastırıyor parayı, giriyor işe. Adam kurnaz, adam üçkâğıtçı, adam sahtekârın önde gideni.
Adam Allah’sız kitapsız.
*
Diline, yüreğine sağlık Emin Hocam. Ama bu akılla, bu cesur çıkışlarınla, bu deli dolu cümlelerinle seni çok yaşatmazlar, çok tutmazlar o görevde.
Alemin delisi sen misin be Hocam. Bilirsin, doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. Yerden göğe kadar haklısın haklı olmasına da, kime ne söyleyeceksin!
Balık baştan kokmuş, yenmez hale gelmiş.
Biz senin bu dediklerini kırk kere yazdık, konuştuk, sağda solda dillendirdik. Bak, unutmadan yazayım, Bertiz’li bir belediye meclis üyesi vardı geçmişte, yedi sülalesini işe aldırdığı gibi, köyde kapısının önüne kadar kilit parke döşetmişti.
Fakat sorsan kendinden başka Müslüman yok memlekette!
*
Kıymetli hocam bir şeyi daha unutmuş, belediyelerde hasbelkader bir koltuk edinmiş, biraz da isminin başına ‘daire başkanı, meclis üyesi, şube müdürü’ etiketi yapıştırmış ise, iş takibinde de bulunur, nereden yol geçecek, nerede imar değişikliği, tadilatı yapılacak, her şeyden haberdar oldukları için, müteahhitler de bu isimlerin, bu başkanların ağzının içine bakar, yollarını gözlerler.
Arsa görgüsüzü, arsa cambazı çok. Belediyedeki adamlarını ararlar, nereden yol geçecekse, nerede imar değişikliği olacaksa, o bölgeden arsa kapmaya başlarlar. Ucuza kapat, pahalıya sat! Oh, ne âlâ memleket!
Ortak çalışırlar. Ortak hareket ederler. Yoksa, tek başına yedirmezler arpayı.
Yemeye kalkışırsa, boğazında bırakırlar!
*
İsmini bilmediğim, çok da gerek duymadığım şişman bir adam vardı bir zamanlar, palyaço gibi giyinir, bayrağımızı suiistimal eder, milliyetçi muhafazakâr geçinirdi. Bir gün Noel Baba kılığına girer, bir gün boydan boya Türk Bayrağına sarılı elbiseye. Bazı firmaların-markaların üç kuruşluk reklam figürüydü. Şimdi ortalıkta pek gözükmüyor.
Demek işe girdireceği kimse kalmadı.
Soytarının, şaklabanın tekiydi. Yalakanın önde gideniydi. En çok da dönemin Büyükşehir Belediye Başkanına neuzibillah Allah gibi tapanlardandı. Laf söyletmezdi. Basına bile çemkirirdi küstahça. O büyük başkana biz dedik sözümüz kaldı, söz verdiği halde sözünü yerine getirmedi, oysa bu laf cambazı, yalaka adamın yedi sülalesini işe aldı.
*
Bak Emin hocam, bak. Dedim ya çok haklısın. Yürekten kutluyorum seni. Cesaretini, samimiyetini de.
Aklında zorun yoksa, garibanın tekiysen, okula giden çoluk çocuğun varsa, seni kapının ağzına koyduklarında geçinecek kadar maldan ve paradan mahrumsan, boş ver, yazma, konuşma!
Alemin delisi sen misin be Emin Hoca.
Bizi yönetenler, siyasiler, adının önünde ‘başkan’ yazan bilumum şöhret budalası insanlar, bu tür insanlardan haz alıyor, feyz alıyor, zevk alıyor! Kendilerine biat edilmesinden, yalakalık yapılmasından mutlu oluyorlar. Dürüst adama, iyi niyetli adama, delikanlı adama, beytülmale zarar vermeyen adama yer yok bu dünyada.
Arsıza, hırsıza hayat daha güzel. Sana gelince de hayatını zindana çevirirler, dikkatli ol, akıllı ol, sakin ol, aklını başına topla! Unutma Hocam, ‘dilim dilim, başıma geçirirler kilim!’ lafını da aklından çıkartma!
Aşından ve işinden ederler adamı.