İnsanların şunu anlaması gerekiyor. Bunu özellikle istiyor ve bekliyorum. Biz yazanları, gazetecileri rahat bırakın. Biz sizin gibi düşünmeyebiliriz. Düşünmek zorunda da değiliz. Her yaptığınızı alkışlayacak halimiz yok.

Zaten başarılı olduğunuzda, bu şehir için, bu insanlar için iyi şeyler yaptığınızda hakkınızı teslim ediyoruz. Etmek zorundayız. Sizin hareket alanınız belli, bizimkisi de. Sizler seçilmiş veya atanmış kimselersiniz. Sizin de bizim gibi bu topluma, bu insanlara sorumluluklarımız varken, tabi ki başarı hikâyesi yazanları alkışlamak bir erdemdir.

Ama gemisini karaya vurdurma aşamasına gelmiş, acemi tayfalarla yola çıkmış, geminin içindeki yolcuların hayatını tehlikeye atan kaptan içinde tutup methiye yazacak halimiz yok ve kimse de bizden bunu beklemesin!

Kim olursa olsun, bir kere eleştiriye açık ve tahammüllü olacak. Vatandaş bizi de eleştiriyor. Tabi ki eleştirecek. O eleştirilere kızmak, öfkelenmek bize yakışmaz. Oturur düşünürüz, vatandaş eleştirirken neyi baz aldı, nerede haklılık payı vardı, ya da biz nerede yanlış yaptık, nerede hata yaptık diye bir muhakeme yaparız.

*

Ulusala ilişkin yazı yazmam. Zira ülkede, dünyada neler olup bittiğini vatandaş anında öğreniyor. Dünya küçüldü artık. Dünya cep telefonlarında.

Yerelde yaşıyorsam, bu memleketin suyunu içip havasını soluyorsam, memleketimin sorunlarını taşırım gündeme. Yanlış yapanları uyarır, başarı hikâyesi yazanları alkışlarım, teşvik eder, örnek olması için gönlünü okşarım.

Örnek olsun diye…

Eğriye eğri diyorsak bir hesabımız olduğu için, bir beklentimiz olduğu için değil.

Doğruyu, güzeli, haklıyı etik kurallar içinde müsbet zeminde eleştiriyor, alkışlıyorsak bir çıkarımız olduğu için hiç değil. Size olan borcumuzu ödüyoruz. Gazeteciliğin gereğini yerine getiriyoruz. Yaşanabilir bir Kahramanmaraş için, sizlerin yaşamını kolaylaştırmak anlamında çorbada tuzumuz bulunsun diye yazıyoruz.

*

Ne kimseye önyargımız var, ne peşin hükümlüyüz. Yazarken iki ölçer bir tartarız, sonra sayfamıza taşırız.

Bürokratlar bizim bürokratlarımız. Atanmıştır, saygı duyarız.

Yerel yöneticiler, yani başkanlar, yerel yönetimlerin en küçük birimi olan muhtarlar bizim insanlarımızdır. Seçilmişlerdir, saygı duyarız.

Sivil toplum kuruluşları, kendi hizmet ve çalışma alanlarının iyileştirilmesi, sorunlarının çözümü için varlarsa, ki öyle, destek oluruz, yönlendirir, eksik ve yanlışları varsa uyarırız.

Bu şehir bizim!

Hani klasik ifade, hepimiz aynı gemideyiz deniliyor ya, o sebepten size, bu topluma olan sorumluluğumuzun gereğini yerine getirirken de eleştiriye herkes müstehak diye bir iddiamız, önyargımız yok ama herkes tahammüllü olacak.

*

Ne diyordum, seçilmişler, atanmışlar ve bu şehirden sorumlu, etkili ve yetkili olduğunu söyleyenler, lafım size; bizler sizleri eleştirmek için can atmıyoruz. Öyle bir heves ve heva içinde değiliz. Ama eleştirdiğimiz için sizler de bize düşman muamelesi yapmayın!

Biz de sizden biriyiz.

Biz de sizin için, bu şehir için, yaşanabilir Kahramanmaraş için uğraş veriyoruz. Tüm arkadaşlarımızın da iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Kimse bindiği dalı kesmez, kimse kendi ayağına kurşun sıkmaz.

Ha, bizi de eleştirmeye kalkan, bizi tahtalıköye göndermeye niyetli olan çıkarsa, şunu öneriyorum, ilk kurşunu hiç günahı olmayan sıksın!

Anlatabildim mi?