Yaşı 70’e merdiven dayayanlar bilir, Maraş, Kıbrıs Meydanında biterdi. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte o meydanın adı ‘Kıbrıs Meydanı’ kaldı. Hatta anısına hürmeten Kıbrıs haritası tarzında tasarlanmış havuzu da vardı meydanın tam ortasında. O senelerde bile şehrin kirli suları, Ulu Cami ile Arasa Cami arasındaki çukur dereden akar, iplikçiler ipliklerini bu derede boyatırdı.
Hükümet Konağı nereden baksan 60 senelik var. Bahçelik alandı, tarlaydı, marul ekilirdi, sonra tuttular tarlanın ortasına Hükümet Konağını diktiler. Biliyorum, çünkü dedem rahmetli Hamit Çavuş o konakta bekçilik yapıyordu.
İnşaatı sırasında sık sık gitmişliğim olurdu. Kıbrıs Meydanından geçer, çamurlu yolları tepeleyerek giderdim. Hükümet konağı yapılırken, “Yahu bunlar kafayı yemiş, şehrin dışına, tarlanın ortasına hükümet konağı mı yapılır, kim gider, insan oraya gitmeye korkar!” diye düşünenlerin, yüksek sesle konuşanların sayısı oldukça fazlaydı.
*
Şimdiki Akbank’ın olduğu yer ‘eşek meydanı’ idi. O vakitler araba nerede? Eskiler bilir, bu şehirde Esnaf Birliğine ‘At arabacıları odası’ vardı. Zamanla ülke gelişir, insanların refah düzeyi yükselip, otomobil sayıları artınca, at arabaları da, odası da kaldırılıverdi.
Eşek Meydanının üst tarafı da çukur bir yerdi, orada cambazlar ip üzerinde marifetlerini sergiler, gider seyrederdik.
Şimdi maşallah ve inşallah herkes cambaz oluverdi. Her türlüsü var. Siyasetçi cambaza dönüştü, gazetecisi de öyle, işadamını eksik bırakmak olmaz, esnafı zaten hazırdı, cambazlar memleketi olup çıktık çok şükür, açık alınla!
*
Eşek meydanında iki ayaklı eşekler satılır, ulaşım için en büyük vasıta idi eşekler. Bağlara, tarlalara onunla gidilir, hal’den alınan sebze ve meyveler eşeklerle bakkal dükkânlarına getirilirdi. Semerin iki yanına konulan heybelere doldurulurdu öteberiler.
Hayrettir, bugün bakırcı Çarşısının girişi hâlâ Semerciler Çarşısı diye anılır ve eşekler için semer yapılır ve de satılıyor! Demek ki daha nesli tükenmemiş eşekler var memleketimde.
Boş bir alandı Eşek Meydanı, her gün kurulur, ihtiyacı olanlar eşeklerini bu meydandan pazarlıkla alırlardı. Eh, maşallah ve inşallah şimdi iki ayaklı eşekler çoğalınca, o dört ayaklı eşeklere de güç yetmez oldu ya, neyse… Kalmadı eskisi gibi.
Kuyucak’tan kalkan tek kamyon vardı bağlara giden, bağımıza gidene, varana kadar üzerimize bir batman toz çökerdi. Asfaltı kim buldu ki kaybetsin!
Eşeklere biner, ‘çoh, çoh..’ diye diye Büğlek Yokuşu’ndan yukarı tırmanırdık.
*
Başlıktaki sorunun cevabına gelmek istersem…
Benim kimden neyim eksik, ben de kafama göre takılmak, kafama göre hareket etmek, istediğim gibi at oynatmak istiyorum!
Kimseye sormadan, danışmadan, hesap vermeden…
Yapabilir miyim, halime koyarlar mı, rahatsız ederler mi, yaparsam yaptıklarım yanıma kâr kalır mı?
“Hoooo, birader nereye böyle! Dur bakalım, Maraş senin babanın çiftliği değil, öyle canının istediği gibi hareket edemezsin, yazamazsın, konuşamazsın. Otur oturduğun yerde, haddini bil, sesini çıkartma!” denileceğini bilsem de, yine de bu şehir için bir şeyler yapmak istiyorum.
Mucizevi bir şekilde…
Mesele senelerdir bitmeyen, Karayollarının sorumluluğunda olan (zaten üstlendiği hiçbir yatırımı doğru düzgün ve zamanında bitiremedi, yüzüne gözüne bulaştırdı) Arsan Kavşağı’na el atardım. Aslına bakarsanız, bir kavşakları, bir de yavşakları sevmem ama neyse, konumuz yavşaklar değil.
İstasyon Köprüsüne bakın, biri çukurda, diğer kanadı 5 metre yukarıda, üstte… Hangi üst akıl düşündü, nasıl bir projeydi de hayata geçti, akıl sır ermez oldu.
Başkan Sayın Hayrettin Güngör bitirdi, bitirmek üzere olduğu Önsen, şimdiki adıyla İmran Kılıç Köprüsü’ne el atardım. Olsun, benim de katkım olsun düşüncesinden hareketle, bir sihirli el marifeti ile bir haftada bitirir, şehrin iki yakasını bir araya getirirdim. Belki daha ucuza da mal edebilirdim. Fırsat vermiyorlar ki birader, bir hayrımız dokunsun şehre!
*
Ticaret kadar siyaset de kirlendi bu şehirde. Aynı partinin mensupları, teşkilatları ve ilçeleri ile barışık değiller. Kimse kimseyi sevmiyor ama herkes herkesle samimi. Akıl alacak şey değil.
Senelerdir Sümerbank’ta muhasebecilik yaptım, ama yeri ve zamanı geldiğinde ayar vermesini de bilirim, (belediyede çalışan ayar memuru değilim ama) bir ayar verip siyaseti rayına oturturum.
Pıtırak gibi gazeteci çoğaldı. Büyüklere saygı yok, emeğe saygı yok, bir internet sitesi açan ve kendini potansiyel gazeteci yerine koyan cahil cühele doldu.
Bakkal dükkânı açmaktan daha kolay inşaat şirketleri, müteahhitler fırladı. Emeklisi, bakkalı, terzisi, çorapçısı müteahhit olup çıkınca, birikimi olanların, umudu olanların ve başını sokacak evi olmayanların yuvasını yapacağım diyenler, yuva yıkan kesim oldular. Kimisi hırsız çıktı, kimisi hapse düştü, kimisi Fetö’den yurt dışına tüydü, kimisinin de nerede olduğu belli değil.
Olan garibanlara, mağdurlara oldu…
*
Yanıma kâr kalacağını bilsem bu şehirde istediğim gibi at oynatırım, bu şehre ayar veririm de, halime koymazlar, alaşağı ederler, imha ederler, yok ederler, hazırki aşımdan, işimden, ekmeğimden ve huzurumdan olurum.
Vazgeçtim, sizin olsun!