18 aylık uzaktan eğitimin ardından gelen yüz yüze eğitim, genel bir kapanma olmadan çok şükür devam ediyor.
Ama üç ay geçmesine rağmen, salgın döneminin getirdiği olumsuz etkileri halen derinden yaşıyoruz.
Uyum ve davranış problemleri, öğrenme kayıpları gibi birçok sorunları halen birçok çocuğumuz üzerinden atamadı.
Öğretmenler odasının en önemli gündem maddeleri de bunlar…
Meslektaşlarım da arzulanan düzeyde eğitim veremiyoruz diye kara kara düşünüyorlar. Öğretim ise ikinci plana atıldı.
Gerçekten pandemi dönemi, öğrencilerde depresyon ve kaygı bozukluğu yarattı; sosyalliği çaldı.
Paylaşma, yardımlaşma, işbirliği gibi değerleri unutturdu.
Bu eksikliklerin negatif sonuçlarını da her gün dersliklerde yaşıyoruz.
Akranlarıyla oynama, arkadaş edinme ve sosyal becerilerde gelgitler yaşayan çocuklar, eğitimcilerin kafalarını karıştırıyor.
Tüm bu problemler, aynı zamanda akademik başarısızlığı da neden oluyor.
Neredeyse yarıyıl tatiline sayılı günler kaldı; ama üzülerek söyleyeyim, arpa boyu yol alamayan öğrencilerin sayısı hiç de az değil.
Bu zor günlerde de en büyük görev ebeveynlere düşüyor.
Çocuğun ilk öğretmeni anne- babası değil midir?
Okul, sosyal davranışların sıklıkla beklenildiği ve pekiştirildiği bir kurumdur.
Eğitim evde başlar, okulda devam eder; hayat okulunda da sonlanır.
Tabi ki aile derken yaşadığı çevre de en önemli belirleyici faktörlerden biridir.
Günümüz anlayışına göre çocuğun eğitimi anne rahminde başlar ve doğumdan sonrada devam eder.
Böylece kişiliğinin %80’e yakın kısmı, aileden aldığı eğitimin kalitesine ve şekline uygun olarak 6 yaşına kadar tamamlanmış olur.
Ailede eksik bırakılan veya yanlış verilen eğitimin okulda düzeltilmesi çok zordur.
Saygı, sevgi, temizlik, merhamet, paylaşma, arkadaşlık, görgü kuralları, dürüstlük gibi değerler önce evde öğrenilir.
Ebeveynler gerçekte birer rol modeldir, öğretmendir.