Sevgili okurlarım gelişmekte olan ülkelerde her geçen gün artan bir iç sorun görmekteyiz. Bu sorunların bir kısmı kendi yanlışlıklarından kaynaklanmakla birlikte uluslara arası şirketlerin kontrol ettiği dünya nizamının önemli etkisi vardır. Peki, Ortadoğu’da yaşayan halkların/bizlerin ne suçu var ki evimizdeki ateşe sürekli odun atılmaktadır?

Bu kışkırtıcılık bana CODA’nın sesini anımsatmaktadır

CODA; yetişkinlerin çocukları anlamındaki İngilizce “Children Of Deaf Adults” sözcüklerinin kısaltmasıdır. Yani ebeveyni işitme engelli olup kendisi işitme engelli olmayan; iki dil (işaret dili ve konuşulan dil) ve iki kültürle yaşayan çocuklar…

İşiten-konuşan bir nesil…

Bir CODA’nın hikayesi şöyledir:

Bir sessizler köyü varmış. Bu köyün çoğunluğu sessiz insanlardan oluşurmuş. Kusurlu olmayanlarda köyün mücessem nizamına uyarak sessizleşmişler. Bu insanlar köyün ağasının işlerini sessizce yapıp dururlarmış… Bu köyde sağır ve ahraz yeni evli bir çift varmış… Bir gün bu yeni çiftin sağlam bir çocuğu olmuş. Ebeveynler sesler dünyasını bilmiyormuş. Onlar çocuklarının da kendileri gibi olduğunu düşünmektelermiş. Köyü ağası ve ekâbir takımı da çocukların ebeveynleri gibi olduğu kanaatindelermiş…

Bu çocuk sessiz ebeveynler yanında konuşmayı geç öğrenmesi de bu kanaatleri güçlendirmiş… Çocuk başkalarını yanında hep sessiz kalmış. Bir gün evde aniden bağırmış. Tabi ebeveynleri bu sesi duymamış. Ama çocuk kendi çıkarttığı sesten korkmuş[“Ben yankısından kaçan çocuk kendi sesinin” (NFK)]

Köyün ağası; hizmetlerinin daha iyi yapılabilmesi için genç CODA’yı yatılı eğitim alan uzak diyarlara göndermiş… CODA gittiği okulda bir süre eğitim aldığında aslında normal olduğu anlaşılmış ve normal eğitim programlarını takip etmiş… Gel zaman git zaman derken CODA köye dönmüş… Onların diliyle (işaret dili) ile ebeveynlere ve diğer sessizlere sesler dünyasını ve ağanın haksız uygulamalarını anlatmış… CODA’nın ebeveynlerinin bilinçlenmesi ve davranışlarındaki değişiklikler ağa ve çevresindekilerin gözünden kaçmamış…

Bir sabah CODA camide sabah ezanı okumuş… Sessizler bu sesi duymamışlar, ama ağa bu sesten korkmuş… CODA’nın “Haydin kurtuluşa, haydin kurtuluşa!” çağrısı ağayı hem de ne korkutmuş… Müesses nizamının yıkılacağı endişesiyle CODA ve ailesine her türlü kötülüğü yapmaya başlamış…

Parantel sistem değişti

Parantel sistem mirasçılıkta kuşakların birbirini takip etmesi esasına dayanan bir sistemdir. Bugün halklar, ekonomik sömürü düzenine sessiz kalan murislerini, sömürü düzeninin varisçilerini ve kendine biçilen rolü reddetmektedir. Bu anlamda Türk Milleti; ekonomik sömürü düzenine karşı sessizlerin sesi durumundadır…   

Dünya sömürü düzeni vurulduğu zaman ses vermeyen (Sağır) veya kendilerine karşı konuşmayan dilsiz (ahraz), tutum ve davranışlarını değiştirmeye birey, toplum ve devlet istemektedir…

Yani egemen dünyanın sömürü düzeninin yaptıklarına karşı sağır ve ahraz kalmak…

Ama bilsinler ki, bu düzen böyle devam etmez… Çünkü mazlum milletlerinin çocukları öngördükleri “parantel sistemin” dışına çıkmak istiyorlar… Genlerindeki canlı kısımlardan/köklerinden yeni fidanlar meydana geldi. Ama dünya sömürü düzeninin buna tepkisi çok gecikmedi.

Cevap

Yankı sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci sestir (aksiseda). Yankı bir sesin/olgunun çevrede uyandırdığı duygu, düşünce veya tepkidir. Son gelişmeler dünya düzenine çarpıp gelen ses bizim sesimize onların tepkileridir.

Peki, gelişmekte olan ülkeleri nasıl tepki aldık dersiniz? Ortadoğu’da son yaşanılanlar nasıl bir tepki alındığını göstermiyor mu?

Sonsöz: Sesinin yankısında korkmayanı başkalarının sesi de korkutamaz...