Uluslararası makroekonominin kriz modelleme geçmişi, her bir ekonomik krizde daha önceki analizlerde göz ardı edilen değişkenlerin yarattığı kriz olasılıkları ile doludur.
Paul Krugman, 2006
Siyasetin ve piyasanın ekonomik iniş çıkışlara, burgaca (türbülansa) veya krize bakışı yere, zamana ve hatta mekâna göre değişir. Karar alıcılar halktan aldıkları sorumluluk bilincini ekonomik dalgalanmaların hane halkında yarattığı huzursuzluğu azaltmak için bir çaba olarak görürler. Bu bir bakıma anlayışla karşılanabilir ama halkın ve firmaların çoğunun ekonomik kararlarını verirken siyasetin söylemlerine göre yaptığı gerçeği ile oluşacak reel sıkıntıların olasılığını artırabilmektedir. Dolayısıyla, ne varsa onu kabullenmek ve tedaviye başlamak aslında yolun yarısını şimdiden gittiğinizin bir göstergesidir.
Ekonomimiz ne durumda?
Birçok araştırmacı ve köşe yazarı hemen hemen her gün ekonomi hakkında analizler yapmaktadır. İşin doğası gereği, bu analistler ekonomimizin diğer ülkelere göre yerini de konumlandırmak için karşılaştırmalı analize yer vermekteler. Son günlerin en etkin ve net olanlarından birisi Sayın Mahfi Eğilmez’in 4 ülke (ABD, Türkiye, Çin ve Güney Kore) bazında gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) tablosunda verdiği rakamlardır. Bu rakamlar ulusal gelirin ögeleri olan tüketim, yatırım, kamu harcamaları, dış denge ve tasarruflardan oluşmaktadır.
Kaynak: mahfiegilmez.com
Verilerin sunduğu ilk sinyaller çarpıcı niteliktedir. Buna göre gelirimizi % 59’unu harcıyoruz, kamu kesimi tahsil ettiği vergiler ve diğer gelirleri ile toplam GSYH’nın % 16’sını kendisi harcıyor. Dış ticaret dengesi ise toplam gelirimizin % 3’ü oranında bir açık veriyor. GSYH’nın kapsamında olmayan fakat her bir kalemini etkileyen, belki de her şeyin kaynağı tasarruf oranımız ise % 25 (son yapılan revizyon öncesi bu oran brüt %11-13 aralığında idi). Yani gelirimizin 4 te 1’ini bir kenara koyuyoruz demek bu diğer ifade ile. Oranların karşılaştırması bizi hane halkı harcamalarında ABD’ye, yatırımlarda Güney Kore’ye, kamu harcamalarında tüm diğer ülkelere yaklaştırırken, tasarruflarda ara bir yere yerleştirmektedir.
Kırılganlığımız neden arttı?
Hal böyleyken neden diğer 3 ülkeye göre daha kırılgan bir yapıya sahibiz. Bunu finansal risklerin, merkez bankası para politikasının ve diğer birkaç faktörün kapsamında hesaplanan ülke kırılganlık endeksinde görebiliriz. Burada tüm detayı tartışmaya yerimiz olmadığı için okuyucuyu ilgili kaynağa yönlendirmek en doğrusu olacaktır ().
Buna göre 2016 yılının ikinci yarısına kadar iyi bir eğilim sunan ekonomideki riskler aniden ve hızlı bir şekilde yukarı yönlü oldu (sarı renk).. Kuşkusuz, ülkemize çok ama çok zararı olan ve dün yıldönümünü yaşadığımız “hain kalkışmanın” olumsuz etkisi çok fazla..
Öte yandan, çok değişik faktörü içeren ve yukarıda kaynağı verilen ülke kırılganlık endeksinde gözükmeyen önemli bir faktör temel rol oynamaktadır: tasarruf oranları… Yüzde 25 gibi yüksek bir orana sahip olan tasarruflarımız yaptığımız yatırımları karşılamakta yeterli olmadı bu zamana kadar. Bunun temel göstergesi ise dış borçlardaki ve sıcak paraya olan talebimizdeki artışlar olmuştur.
Öyleyse soralım yine: Ekonomiyi fazla ısıtmadan, makul bir yatırım oranıyla büyüsek te bu kırılganlığı yaratmasak mı acaba? Yanıt yatırım ve risk iştahında gizli tabii.
Bu iştahla geldik aslında bu günlere sanki.
Prof. Dr. Veysel ULUSOY