Serbest piyasada üretimin ve talebin ortak noktada buluşması, çoğu şeyin yolunda gitmesi anlamına gelir. Çarklarda hafif bozukluklar başladığında ise, diğer tüm piyasalar bir zincir etkisiyle yanıt vermeye başlar ve uyum bozulmaya başlar. Bu uyumsuzluktan ilk etkilenenler ise işgücü piyasası ve dış ticaret piyasasıdır. İşgücü piyasası bu yazımızın temel vurgusu olacaktır.

***

Sanayi üretimi ile başlayalım analizimize. Sanayi üretimi özellikle Ağustos 2018 döneminden bu yana devamlı bir düşüş eğiliminde hareket etmektedir (Grafik). Özellikle %6’ları geçen düşüş eğilimi kendisini emek piyasasında hissettirmekte, işsizliği artırıcı etkisiyle toplumsal dengeleri de bozmaktadır.

Geçmiş rakamları ayrıntılı incelediğimizde, sanayi üretimindeki %6’lık bir daralmanın yaklaşık olarak işsizliği 2 puan artırarak, 500 ile 600 bin arasında yeni işsiz yarattığını görmekteyiz. Son birkaç ayda yaşadığımız da tam anlamıyla bu. Geriden gelen işsizlik rakamları bu etkileşimle Ekim 2018’de yaklaşık yeni 510 bin işsiz ortaya çıkarmıştır.

Üretimdeki daralmanın en son elde ettiğimiz rakamlarının Kasım ayına ait olduğu gerçeği ile, daha birkaç ay bunun aynı şekilde devam edeceğini ve işsizliğin %15’lere doğru tırmanacağını gösteriyor (eğer verilerde yeniden bir düzeltme/revizyon yapılmaz ise).

***

Türkiye emek piyasasında, diğer ülkelerden farklı olan yapısal faktörler bu sanayi üretimi-işsizlik ilişkisini daha derinden etkilemektir. Bunun en önemli göstergesi istihdam edilen 28 milyon kişinin yanında 15 yaş ve üzeri nüfus içinde emeğini piyasaya sunmayan bir o kadar insan olduğudur. Bu ise istihdam oranını hala %50 civarında tutan bir resim ortaya koyuyor. İlgili çalışmayan grubu biraz daha ayrıntılı incelemek yerinde olacaktır. Toplam 28 milyon 183 bin kişinin bulunduğu bu grupta, emekli, çalışamaz halde ve diğer olmak üzere yaklaşık 10 milyon kişi mevcut. Ev işleriyle uğraşanlar ve eğitim/öğretimde olanlar ise 15 milyon 408 bin kişi ile diğer büyük kitleyi oluşturuyor.

Tüm bunların yanında öyle bir grup daha var ki, bunlar iş aramıyorlar ama çalışmaya hazır ve/veya iş aramış, defalarca görüşmelere gitmiş ama belirli bir süre sonunda iş bulma umudunu yitirmişler. Bu grubun toplamı Ekim 2018 döneminde 2 milyon 549 bin. İşgücündeki yapıları gereği bunlar işsiz grubunda, hatta işgücünde sayılmıyorlar bile. Belki bu durumu gelişmiş ülkelerdeki ekonomik ve toplumsal yapıda normal karşılayabiliriz ama iş arama ve bulma kanalları kapsamında zorlukların yaşandığı ülkemizde bunları işgücünün dışında saymak büyük bir yanılgıdır. Hepsi olmasa büyük bir kısmının işgücüne dâhil edilmesi ve işsiz olarak verilere yerleştirilmeleri gerekir. Bu grubu da işsizler içine kattığımızda ise işsizlik oranı %18 civarında çıkmaktadır.

Verilerin bu karmaşık yapısını incelerken toplumsal bazı özellikleri gözden kaçırmamız gerekir. 4 milyon 600 bin civarında olan emekli sayımızı salt sayı olarak değil de, bir mutlu yaşam yaratma projesi kapsamında düşünme zamanı geldi artık. Çoğu ülkede emeklilik, kültür gezileri, başka ülkeleri gezme, onların yaşam tarzını öğrenme, bir bakıma yorgunluğun üstlerinden atılması anlamına gelir.

Biz de bu konuyu detaylı düşünsek mi artık?