Çok hızlı akıyor gündem. Akşam yediğimiz hatırlamadığımız gibi bugünün telaşından dün ne olup bittiğini çok da umursamıyoruz. Kimse de umursamamızı istemiyor zaten. Dün, dünde kaldı, sen yarına da değil, bugüne bak diyorlar bize.
 
Yaşadığımız dijital çağda yoğun bir bilgi bombardımanı altındayız. Karşımıza kim çıkarsa, bize bir şey anlatmaya çalışıyor. Televizyonlar, gazeteler, görüntülü-sesli iletişim araçları sanki bizleri esir etmiş durumda. En doğru, en iyi, en güvenilir bilgi onların bilgisi. Bizim ne düşündüğümüzün ne önemi var, ne kıymeti… Bilginin sahibi değil taşıyıcısı olduk adeta.
 
Yoğun gündem birbirimizi dinlememizi de engelliyor. Hepimizi doğruyu tez elden yekdiğerimizden önce öğreniyoruz! Karşımızdakinin bilgisine ve görüşüne ihtiyacımız yok artık. İhtiyacımız ortadan kalktığı için! ‘ötekine’ sevgi ve saygı da duymak zorunda değiliz diye düşünüyoruz.
 
Dün Soma’da göçük altında kalan madenciler gündemimizdi bugün yakında açılacak olan 3. Boğaz (Yavuz Sultan Selim) Köprüsü... Çöllolalar havzasında doğrudan toprağa gömdüğümüz, ailelerine naaşlarını bile teslim edemediğimiz maden şehitlerimizi çoktan unuttuk bile.
 
Biz demiyor muyduk ‘unutmak’ ölümdür diye. Öldük mü de bu kadar kolay unutuyoruz. Dün ‘analar ağlamasın’ diyorduk, bugün onu unuttuk. Analar ağlasın ama terörün kökü kazınsın diyoruz. Belki de dün dediğimizi bugün deseydik analar bu kadar ağlamayacaktı…
 
Okullarda kara tahta yerine akıllı tahtanın gelmesine seviniyoruz ama akıllı tahtanın eğitimin kalitesine ne gibi olumlu bir etkisi var onu hiç düşünmüyoruz. Çünkü acıktığımız zaman sabrımız yok, hemen ‘fast food’ bir şeyler atıştırıp açlığımızı bastırmamız lazım. Ne yediğimizi düşünecek halde değiliz.
 
Desteklediğimiz takım başarılı olsun da nasıl olursa olsun. Fair play hiç umurumuzda değil. Artvin Cerattape’de maden işletmeciliğine karşı çıkan çevrecileri hiç dinlemeden art niyetli, memleketin gelişmesine engel olmak isteyen kronik muhalifler olarak niteliyoruz. Onlar zaten ‘kadrolu eylemci’ diyoruz, aslını astarını araştırma gereği duymadan.
Gündem bizi kendisine esir etmiş adeta. O sürekli değişiyor ancak bizim değişmemizi asla istemiyor. Biz onun izin verdiği ölçekte ancak bir şeyleri sorgulayabiliyoruz. Dün Kobani’deki terör çetelerine topraklarımız üzerinden destek! gönderilmesini desteklerken, bugün aynı çetelerin Cenevre görüşmelerinde bulunmasına şiddetle karşı çıkıyoruz.
 
Dün hep beraber övdüğümüz, sofrasında, yanında-yönünde görünmek için can attığımız! bir yapının bugün nasıl da sinsi ve zehirli bir oluşum olduğuna karar veriyoruz. Kim bilir belki yarın bu konuda da fikrimiz değişir. Gündem bizi yanıltmış, kandırmış deriz!..
 
Gündem bizim dün iyi dediğimize bugün basbayağı kötü dedirtebiliyor. Kötü dediğimize de iyi. Sanal gerçeklik üzerine inşa etmeye çalıştığımız ‘kurmaca bir yaşamımız’ var bugün. Ne yapsak ne etsek gündemin hızına bir türlü erişemiyoruz. Gökkuşağını yakalamak isteyen çocuklar gibi sürekli gündemin peşinden koşuyoruz ama onu bir türlü yakalayamıyoruz.
 
Bu sanal gerçeklik bir gün son bulur mu? Bulursa ne zaman bulur onu kestirmek güç. Ancak bildiğimiz bir şey var ki; bizim dışımızda ve bizden bağımsız olarak hayatımızı belirleyen bu sanal gerçeklikten bir an önce kurtulmak zorundayız. Yoksa işler hiç de umduğumuz gibi gitmeyecek gözüküyor.
 
Son Söz: Geldiğin yeri unutursan, gideceğin yolda kaybolursun.