Gözlerimiz el verdiğince bakıyoruz. Hepimiz; her gün birçok olaya şahitlik ediyoruz gözlerimizle. Bakmak ile görmek arasında kimine göre ince, bana göre ise büyük bir fark var. Fark edemiyoruz. Bakıyoruz ama görmüyoruz. Çünkü görmek akıl istiyor, kalp istiyor, emek istiyor. Bakıyoruz ama çoğu zaman göremiyoruz. Görüyor olsaydık, ucundan tutmak yerine kocaman sarılırdık birbirimize. Baktığımızda sadece önümüzdeki resmi görebiliyoruz. Oysa görmeye çabaladığımızda derinine iniyoruz. İnsanların birbirini anlayabilmesi için bakmaktan vazgeçip görmeye çalışması gerekiyor belki de. Ama görmeye çalışmak zor. Çok ciddi emek istiyor. Anlayabilmek, kavrayabilmek, aklı zorlamak gerekiyor. Çoğu zaman tercih etmiyoruz. Kolay geliyor bakıp da hüküm vermek. Oysa görmeye çalışsak tüm insanlardan da farklı olacağız. Çünkü herkes bakıyor ama herkes görmüyor.
Bakıp da görmediğimiz için en yakınlarımızı bile anlayamıyoruz. Hızla akan zamanın içinde görmeye vakit mi vardı zaten, öyle değil mi? Hayat zaten yeterince zordu. Oysa fark edemedik; birbirimizi görmeye çalışsaydık, hayat çok daha kolay olacaktı. Görmek için emek vermediğimiz için kendi ellerimizle kendi hayatlarımızı yaşanmaz hale getirdik. Birbirine yabancı, birbirinin sessiz çığlıklarına kulak tıkayan, kimse beni görmüyor ki ben neden başkalarını görmeye çalışayım diyen bireylere dönüştük. Kendi cehennemini kendi yaratan insanoğlu…
Gözler daima güzele bakmak ister. Ama asıl olan gözlerin güzele bakması değil, gözlerin o baktığındaki güzeli görmesidir. Güzeli görmek için ise yüreğe bakmak ve aklı kullanmak gerekir.