Hz. Mevlana’ya ait sözün devamı; “havuzun suyunun temiz olmasını beklemeyin!”

Kirlenen toplumla birlikte siyaset de bundan nasibini alınca, daha fazla bir şey yazmaya gerek yok diyorum da, iman  hala koymuyor işte.

Çarşamba  günü, hem MANŞET GAZETESİ, hem de maraskimlik.com’da okuduğunuz ‘Bir tabloya servetini veren kız’ yazımın devamını bugüne sakladığımı yazmıştım.

Biliyorum, uzun yazıları okumuyor, sıkılıyorsunuz. O bakımdan devamını bugüne bıraktım.

Hadi, kaldığımız yerden devam…

Siyasetçilerin garibanlarla, sıradan insanlarla işi olmaz. Es kaza olsa bile, talepler, şikâyetler, ihtiyaçlar, peçeteye yazılır, köşeyi dönünce, eve veya ofise gidince çöpe atılır.

Siyasetçi zengini sever.

Onların işine koşturur, gerekirse aracılık yapar, takipçiliğe soyunur, (bedelini alır mı almaz mı, onu bilemem. Öğrenmek istiyorsanız bir deneyin, rast gelen birine sorun!) bir tek siyasetçi maaşı geçimine yetmeyeceği için, tutup da senin-benim gibi garibanın, çömezin, çulsuzun işlerini halledecek değil herhalde.

*

Bu yazı genel. Herhangi bir partiyi de kast etmiyorum. Kimse üstüne alınmasın! Ha, alınan varsa, çok da dert değil. Dürüst, kurumun delikli kuruşuna halel getirmeyen, kurumda otorite sağlayıp, hırsızlara, arsızlara göz açtırmayan, üstelik de cebinden harcayan belediye yöneticileri, çalışanları, evini barkını, işini gücünü ihmal edip, sırf dava için yüreğiyle çalışan parti teşkilat mensupları yok mu, tabi ki var.

Onları tenzih ediyorum, içimden geldi, onun için sırf bilin diye söylüyorum.

*

Ancak…

Şöyle bir çevrenize bakın, şahit olacaksınız. Belediye meclis üyelerinin arkadaşı, dostu çok olur. Ya oğlu, ya kızı, ya damadı, ya torunu, ya bir yakını mutlaka belediyede çalışan belediye meclis üyelerini araştırın!

Çulsuz girdikleri siyaset sahnesinden göv göv zengin olur çıkarlar. Sevgili  değiştirir gibi araba, ev ve telefon değiştirenler, topal eşeğe bindiği günleri çabuk unuturlar.

İhaleler takip edilir. Önce kendilerinin bağ evlerinin, mahallelerinin, köylerinin yolu  düzeltilir, kilit parke döşenir, bir müddet sonra gözü de açılmıştır, (açarlar, açtırırlar, hem de faltaşı gibi. Çünkü şahsım ülkesinde sansar, tilki, çakal, karga, akbaba çok!) imar tadilatları için fırsat kollanır, nereden yol açılacaksa, oralardan tarla toplanır, nereye bir üst düzey kurum yapılacaksa yanındaki arazi-arsa kapış kapış gider. Bölüşürler aralarında. Ve o şehirde arsa baronları oluşur, borsası bile zuhur eder!

Yaşadıkları şehir, ilçe çok da umurlarında değildir.

Onları ilgilendiren sadece ranttır, rant.

Memleket, vatan, bayrak, ezan, devlet çok da umurlarında değil.

Bereket versin şahsım şehrinde bu tip ucuz, sıradan, basit siyasetçi, belediye meclis üyesi yok da, kafam, içim rahat!  

*

Kullanışlı aptalların çok olduğu şahsım şehrinde, kendini güçlü zannedenler, (ister siyasetçi, ister işadamı, ister belediye başkanı, ister gazeteci fark etmiyor) elini ateşe atmazlar, maşa kullanırlar. Bu şehirde herkesin bir tetikçisi, herkesin bir satılık adamı vardır. Kiralık yani…

Onları peçete niyetine kullanırlar; kıçlarını, ağızlarını, burunlarını siler, sonra da kaldırıp atarlar!

Sadece şehrimde değil, dünyanın her yerinde böyle, herkesin bir fiyatı vardır. Ve herkes fiyatı kadar adamdır.

Yaklaşık 7 ay önce yazdığım ‘peçete ve reçete’ yazımı okursanız, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız ya, neyse…

*

Yukarıdaki hikâye ile yazının ne alakası var derseniz, özetleyeyim.

Bizim samimi, dürüst siyasetçilere, bürokratlara, gazetecilere, işadamlarına, parti mensuplarına ihtiyacımız var.

En büyük servetin, en güçlü sermayenin dürüstlük ve samimiyet olduğunu izaha çalıştım, hepsi bu!

Öpüldünüz, cüss!