Bugün bir şey söylersiniz. O doğru bugün için geçerlidir. Yani bugünün doğrusudur. Yarın bir başka doğru gelir arkasından. Sistem öyle!

Ne siyasetçiler gördük ki, nerede bir milletvekilliği duysalar, iki ayak da ödünç alıp koşar adımlarla giderler. Tutmadı mı, olmadı mı, vermediler mi, layık görmediler mi, tamam, belediye başkanlığı var. ‘Ona aday olurum. Belki şahsım yaver gider, milletvekilliğini kaybettik ama bakarsın şans kapısı aralanır. O da olmazsa belediye meclis üyeliği ne güne duruyor. Atarım kapağı meclise, oturumlara katılır, paramı alır keyfime bakarım, onun bunun işini de takip eder, nereden yol geçecek, neresi imara açılacak, önceden haberim olur, koyarım üç beş kişiyi devreye, bize de görürler mutlaka!...’

Her açık kapıya giren, her deliğe burnunu sokan, şansın bir gün kendisine güleceğine inanan, bir koltuk olsun da nerede ve nasıl olursa olsun egomu tatmin edeyim mantığı ile düşünenlerin sonunu gördük, yaşadık.

Koltuk delisi derim bunlara.

*

Çok basit. 2023 seçimlerinin sonuçlarıyla ortaya çıktı. Yani felsefeyle bir alakası yok.

Yerele takılalım gelin isterseniz. Türkiye’de ve Kahramanmaraş’ta siyasi hayatla sınırlı.

Muvakkat. Yüz yıl sürmez. Bin yıl hiç sürmez. Ama bir kuşak daha sürebilir. Anlamadınız mı, işin içinden çıkamadınız mı, muallakta mı kaldınız yoksa.

Şöyle açmaya çalışayım.

Bu seçim, yani 14 Mayıs genel, 28 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimi…  muhalefetin kazanmaya iktidarın kaybetmeye en yakın olduğu seçimleriydi.

 

Muhalefet konuya determinist yaklaştı. (İnsanlar kararlarını özgür iradeleriyle almazlar, kendisine sunulan seçenekleri özgür iradeleriyle seçemezler çünkü) 

Kadermiş gibi. Bu seçimde kazanacağız. Tamam kazan da, hızlı giden atın boku seyrek düşermiş. Dikkatli ol, adam satma, arkadaşlarını incitme, dostlarını yolda bulduklarınla değiştirme!

Ne umdunu, ne buldunuz, ne ayaksınız siz!

*

Topluyorlar, çıkarıyorlar, çarpıyorlar, bölüyorlar başka sonuç çıkmıyor.

Bu seçimde kazanacağız. Hadi bakalım, kazanın tabi. İstemeyenin gözü çıksın!

Yalnız şunu unutma, biz insanız. Neyin kader olduğunu vukuundan sonra anlayabiliriz.

Bunlar, siz yani kaderi erkenden anladınız.

Bir sana, bir bana, bir ona, bir buna… Şunu ben alayım, şunu sen. Ulufe dağıtır gibi liste dağıttınız! Hayal kurarken kavga çıkardılar. Birbirlerini ötelediler, birbirlerinin nasırına bastılar, birbirlerinin kuyusunu kazdılar, birbirlerinin yoluna mayın döşediler.

Sonra neydi o sosyal medyaya düşen yorumlar, fotoğraflar, Ankara’ya gönderilen başkasının sözüm ona açıklarını içeren dosyalar.

Sonunda zaferi zafer benimdir, benim hakkım diyen kazandı, bayrağı dikti.

*

Şimdi de sonbaharda ya da mahalli seçimlerden sonra yapılacak kurultaylara çevrildi gözler.

Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimi geride kaldı, geldik mahalli seçim arefesine. Seçimi kazanacaklarmış. Abi daha dur hele. Ortada fol yok yumurta yok. ‘Olsun, yerimi, geleceğimi garantilemem lazım, bunun için önüme çıkan tüm engelleri aşmam, bertaraf etmem lazım! Önce kendimi ihya ve inşa edeyim ki, sıra gelirse şehrime de elbette hizmet etmek isterim!!!’ dediysen, sen şimdiden bitmişsin demek azizim!

Ne diyor atalarımız, ‘Çalma el kapısını el ucuyla, çalarlar kapını var gücüyle!’ Sen biriyle uğraşırsan, seninle de uğraşanlar çıkar. Eee, herkesin eli armut toplamıyor nihayetinde.

Sonra ne oldu? Oldukça da savruktular. Dağıldılar, bölündüler, parçalandılar. Nasıl olsa biz kazanacağız havasına girdiler, dediler ki; ‘Neden dilimi tutayım ki? Neden lafımı esirgeyeyim ki? Neden o kadar inceleyeyim ki? Neden o kadar çalışayım ki?’

Benim dediğim önemli. Ben önce söyledim. Ben daha güzel söyledim. O kadar ceviz kabuğunu doldurmayacak işlerle uğraştılar ki ceviz kabuğu kıymete bindi.

*

Şimdi, seçimden önce verdikleri dağınık resim daha da dağıldı.

Hedefleri ne? Mevcudu korumak. Ellerinde kalanları ellerinde tutabilmek. Hedefin elindekini muhafaza etmekten ibaretse elindekini bile kaybedebilirsin.

Ne tezgahlar kurulacak ne pazarlar… Müşterisi çıkan, gider. Rezalet beş paraya iner. Bu yamalardan artık yeni bir elbise dikilmez. Pazarcı tezgahını geçmiştiniz. Her gün tezgah, hergün satış, her gün onu al, bunu ver!

Dedim, uyardım kaç kere, aynı yoldan gidilerek yeni bir siyasi gelecek hesabı yapılamayacağını anlamalıydılar.

Hiç anlamamış görünüyorlar. Aynı yoldan giderlerse aynı yere varırlar. Bugün vardıkları yere.

O yoldan çıkmaları, yolu değiştirmeleri lazım. Ya yolu kaybedersek? Yolu kaybederiz endişesi tamamen yersiz. Kaybedin zaten.

Eğer varsa varmak istedikleri bir yer, oraya o yoldan gidilmiyor. Eğer aynı yoldan gitmeyi düşünüyorlarsa… Zahmet etmesinler.

Tarihin sonu yerine yolun sonu da diyebilirdik. Siyasi takvime göre önümüzde 5 yıllık bir dönem var değil mi?

Bir aksilik olmazsa, hayat şoksuz, sarsıntısız devam ederse bu beş yılın arkasına birkaç beş yıl daha eklenebilir.

O anlamda partinin sonu.

*

Ha, son sözüme gelecek olursam, bir kere tuttuğun takım yanlıştı. ‘Kaybeden takımda santrafor olmak yerine, kazanan takımda her mevkide oynarım!’ deseydin, bak bu günleri görmeyecektiniz.

Neyse, geçen ki yazımda demiştim, kazanan atı ya vururlar, ya kasaba satarlar, seyisini de kapının ağzına koyarlar diye.

Şimdi 2024 mahalli seçimleri var. Milletvekilliği olmadı, hesap tutmadı çünkü, tutmazdı, yanlış hesap Ankara’dan değil, milletten döndü, bir yere belediye başkanı olsan mesela, belki şansın yaver gider, olmadı belediye meclis üyeliği biri başka çıkış noktan.

O da olmadıysa, muhtarlıklar ne güne duruyor!