Marifet iltifata tâbidir, müşterisiz meta zâyidir.

Eğitimde reform konusunu -özellikle üniversite öncesi- son yazımda değerlendirmiştim. Bu yazımda ise yüksek öğretimde reform konusunu değerlendirecektim. Bu yazıda çıktı bakımında yüksek öğretimde durumu değerlendirelim. Okuyucu için önceki ve bu yazıyı birlikte okumak daha bütünleştirici olabilir.

Yükseköğretimde reform ihtiyacının ne boyutta olduğunu anlamak için çıktıya (mezunlara) bakmak bir fikir verebilir. Bunun için nitel ve nicel bir değerlendirme yapmak mümkün. Niteli şimdilik bir tarafa koyarsak çıktıdaki sayısal fazlalık önemli bir sorun. Bunu yazılarımda “eğitimde boğulma” ya da “eğitimin boğması” olarak adlandırmıştım. Konunun daha iyi anlaşılması için son bir iki ayda gözlemlerimi (gerçeklerimizi) paylaşayım.

Yaşadığımız 6 Şubat Büyük Depreminden dolayı evimiz hazar görmüştü. Biraz bilenler artçılar azalınca tadilat yaptırmamızı önerdiler. Son ay hasarlı kısımlarının tadilatını yaptırmaya karar verdim. Kolay olmasa da boya ve fayans işini yapacak ustalar buldum.

Boyacı

Boya ustası önce çatları onarmaya başladı. İşini yaparken sohbet de ediyorduk. Konuşmalarından farklı bir boyacı olduğunu düşündüm. Konuşmanın bir yerinde boyacılıkta mahir bu usta “İlahiyat mezunuyum” dedi.

Kendime sordum! Boyacı olmak için bu kadar okumaya ve dahi farklı bir alanda (ilahiyat mezunu olmak) eğitim almaya gerek var mı?

Boya işi bitince fayans işine başladık. Bunun için önce birkaç telefon görüşmesinden sonra bir usta buldum. Ustaya telefondan durumu anlattım ve görüntüleri gönderdim. Sonuçta gelip tadilatı yapmaya başladı. Bu ustanın da konuşmalarından farklı bir fayans ustası olduğunu düşündüm. Konuşmanın bir yerinde fayansçılıkta mahir bu usta “Tarih mezunuyum” dedi.

Kendime sordum! Fayansçı olmak için bu kadar okumaya ve dahi farklı bir alanda (Tarih mezunu olmak) eğitim almaya gerek var mı?

Her iki ustada mezuniyet sonrası eğitimleri ile ilgili bir görev alamayınca daha önceden öğrendikleri meslekleri ile ilgili çalışmaya başlamışlar. Bu kadar uzun eğitimin faydası yokta değil? Ama bu maliyete değer mi? Bu insanları meslek liseleri veya meslek yüksek okullarında işleri ile ilgili eğitmek mümkün değilmiydi?

Kasiyer

İkametgahımın yakınında toplamda on beş kadar yerel ve zincir market var. Bu marketlerden alışveriş yaparken kasiyerlerle/çalışanlarla kısa sohbetlerimiz olur. Üniversitede öğretim üyesi olduğumum için bu gençleri eğitim durumunu merak ederim. Çevremdeki marketlerdeki çalışanlar/kasiyerler arasında epeyce üniversite mezunu var: Birindeki eğitim fakültesi mezunu, diğerindeki işletme mezunu, öbürü posta hizmetlerini bitirmiş, bir başkası sınıf öğretmeni, bir başkası arkelog…

Boyacılık, fayansçılık veya diğer herhangi bir meslek küçümsenemez ve değerlidir. SORUN bu kadar uzun ve farklı alanda eğitime ihtiyaç olup olmadığıdır. İyi vatandaş yetiştirmek istiyorsanız bunun yolu üniversite mezunu yapmak değildir. Eğitim sisteminde yönlendirilme ve eleme olsaydı bu kadar öğrenci üniversitede olur muydu veya mezuniyet sonrası oraya buraya başvurur muydu, ya da eğitimi ile ilgisiz işler yapar mıydı?

Elbette daha iyisini istemek hakkımız. Çünkü bu gençler bizim! Bu aileler bizim! Bu insanlar bizim! Bu Ülke bizim!

Boğ(ul)mak

Günümüzde öğrenci sayısındaki düzensizlik lise ve üniversite eğitimini hızla boğma (bunalmak) noktasına itmektedir.  Niteliksiz eğitim tüm devlet sistemin (toplumun kaynaklarının) gücünü tüketmektedir (soluğu kesilmek). Bir sistemin soluk almasının güçleşmesinden çok tedirgin olmak gerekir. Niteliksiz çıktı (öğrenci/mezun sayısı) gelişmekte olan bir ülkenin beşerî sermayesinin öğütülmesi yanında ekonomi vd kaynaklarının israf edilmesidir.

Alt kademede yaşanan sorunlar yüksek öğretimde niteliksiz mezun, üniversite niteliği, akademinin yeterliliğinin sorgulanmaya neden olmaktadır. YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı bu boğulmayı çözse önemli bir başarı elde edebilir.

Son söz: Talebi olmayan mal zayidir.