Bir Oğuz Atay kitabı okudunuz mu?
Eğer bu sorunun cevabı hayır ise çok şeyden mahrum kaldığınızı bu hayatta daha çok yaşayacak hissiniz olduğunu söyleyebilirim. Veya şöyle de söylenebilir illaki bir çok şey yaşamışsınızdır, ama onca yaşanmışlığınızdan çıkarmanız gereken dersleri halen tamamen çıkaramadığınızı ve en kötüsü ise yaşayacaklarınızdan da anlamanız gerekenleri anlayamayacağınızı çıkarmanız gereken dersleri çıkaramayacağınızı söyleyebilirim. Şimdi kim bu adam diyeceksiniz bu adamı okumadan olmuyor mu diyeceksiniz. Yine abartılı cümleler ile süslenmiş altı boş bir köşe yazısı diyeceksiniz. Evet haklısınız bende olsam bu cümleleri kullanırdım bir çok kez kullanmışımdır belki de. Ta ki o güne kadar o değerli hediyeyi alana kadar kitaplığımda Tehlikeli Oyunları görene kadar. Hani diyorlar ya İsa’nın doğumudur bu dünyanın miladı diye, o halde diyorum ki benim miladımdır Tehlikeli Oyunlar. Evet sevmiştim, evet bende yaşamıştım, evet belki bende üzülmüştüm ama hiç bu kadar deli akılsız hissetmemiştim. Hiç bu kadar kendimi ararken olmaktan korktuğum yerde bulmamıştım. Belki ağlamıştım ama hiç hıçkırmamıştım ağlarken hiç yanmamıştım bu kadar. Hiç ama hiç delirmenin çok ince bir çizginin arkasında olduğunu bu kadar fark etmemiştim. Belki de o çizgiyi çoktan geçtiğimi boş yere güldüğümüz boş yere umut kelimesine umut bağladığımı ne bileyim işte öldüğümü ama ağlayanımın olmadığını. Evet bu adamı değerli yapan bu işte nerede olduğunuzu görüyorsunuz sizin olan ama asla giremediğiniz o bilincinizin karanlık sokaklarına giriyorsunuz. Diyorsunuz ki madem bu adam deli ben nasıl akıllıyım, böyle akıllılık mı olur.
Peki ya tutunamayanlara ne demeli?
Okudunuz mu? Eğer bu soruya cevabınız hayır ise, çok iyi bir davranış diyebilirim. Yeteri kadar sıkıntınız varsa boş verin gitsin hiç gereği yok okumayın. Ne gereği var demi daha da yanmanın. Eğer ki her seferin de olduğu gibi yetmez ben daha çok üzülmek istiyorum diyorsanız buyurun efendim size Oğuzcum Atay’dan tutanamayanlar…