Bu yılın ortalarında Manşet gazetesinde köşe yazıları yazmaya başladım… İlk yazılarımda “Bu şehrin dağından, insanından, şiirinden, suyundan vs. okuyabildiklerimle yazmaya çalışacağım.” ifade etmiştim. Bu sürede yazdığım yazılara geriye dönüp baktığım da yarıya yakınının Kahramanmaraş’la ilgili olduğu görmekteyim. Bundan dolayı çok mutluyum…
Köşe yazılarıma yapılan yorumları düzenli olarak takip etmekteyim. Yazılarıma yapılan yorumlara cevap yazamamaktan dolayı üzgünüm. Bu nedenle ve “okuyabildiklerimle yazma” fikri; düzenli olarak okuduğum siz sayın okuyucularımın yorumları ile ilgili yazmaya itti. Öncelikle yorum yapan tüm okuyucularıma ilgilerinden dolayı teşekkür ederim…
“Yanlı(ş) Okuma” başlıklı yazımdan sonra kendisi de Manşet gazetesi yazarı olan Sayın Hikmet Gümüşer; “Hocam, okumak en büyük derdimiz. Maalesef birçokları 140 karaktere hapsolmuş durumda. Tüm gündemlerini 140 karakter belirliyor…” şeklinde düşüncelerini yazmış… Teknoloji ve sosyal medya kullanımına yönelik eleştiriler mevcuttur. Teknolojik gelişmenin ve sosyal medyanın olumlu birçok yönünü saymak mümkündür. Sorun teknoloji ve sosyal medyayı akıllı şekilde kullan(a)mamaktan kaynaklanmaktadır. Ankara’dan Sayın Yrd. Doç. Dr. İlhan Akar; "Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla / adına Oku!... Oku! Kâinat kitabını ve Kâinatı oku, gerçekten ve hakkıyla okumak istiyorsan!” ifadelerini yazmış… Bu güzel ifadeye âmin demek düşer…
Nasıl Okumalı? (Nasıl Ders Çalışmalı?) başlıklı yazı ile ilgili olarak Diyarbakır’dan Sayın Esat Kaba; “Hocam bu yazıyı çocuklarımla hemen paylaşıyorum”; ilimizde tavukçuluk sektöründe önemli bir iş adamı olan Sayın Cengiz Kar; “Hocam, kaleminize, yüreğinize sağlık. Özellikle genç kardeşlerimizin istifade edeceği çok güzel aydınlatıcı bilgiler paylaşmışsınız. Bende çocuklarımın okumasını tavsiye edeceğim…” Aynı yazı ile ilgili olarak Sayın Arzu Karataş; “Bir bilgiyi özümsemek kolay bir iş değil. Özümsenen her bilgi insanın artık bir parçası oluyor, olması da gerekiyor. Ancak günümüzde bu gerçekleşmiyor. Bu yüzden öğretim var olmasına rağmen eğitim olmuyor. Tekrar konusunda derslerinizde ne kadar önemli olduğunu sizden duymuştum ve sonrasında faydasını da gördüm...” Bu yorumlar beni ümitlendirdi… Genç kardeşlerimize yazılanların ulaşması ne kadar güzel…
Kahramanmaraş’ta mutluluğu irdelediğim yazıdan sonra, Rize’de görev yapan çok değerli Yrd. Doç. Dr. Arzu Karataş şunları yazmış: “Bir yaşam koçu mutluluğun aslında insanın bakış açısıyla ilgili olduğunu söylemişti. Çok başarı, çok mal mülk, mevki mutluluğun ön koşulu olmadığı gibi, bunların olmayışı da mutsuzluğun gerekçesi değil…” Sayın Özlem Güvenç; “Bizim mutluluğumuz bazen okulla artarken bazen de okulun stresi ile azalmakta...” Bu konuda iki okuyucunun açıklamaları nasıl birbirini destekliyor… İnsanın bakış ne kadar önemli. Aynı olayı hem olumlu hem de olumsuz bir bakışla değerlendirmek mümkün… Bu yazıyı “Komşusu mutsuz iken kendisi mutlu olan bizden değildir.” şeklinde bitirmiştim. Sayın Ahmet Kara; “Hadisi şerifi değiştirmeseniz daha iyi idi” ifadelerini yazmış. Böyle bir şey aklımdan hiç geçmemişti. Böyle bir amacım olamaz. Ancak Rahmet Peygamberinin bir evrensel ilke ortaya koyduğunu, komşunun farklı sorunları ile ilgilenilmesi gerektiğini düşünüyorum…
“Bayramda Beklenen Sendin…” yazımdan sonra Fatma Gül Karabıyık, yorum kısmında; “Evet işte benimde elem dolu yanım hocam, bir bayram akraba ve komşuları gezmek için çıktık! Telefon etmeyelim kimleri bulursak ellerini öperiz bayramlaşırız dedik! Kime gittiysek tatile gitmiş veya piknik yapmaya gittiklerini öğrendik… Sılayı rahimi de unutturmamak lazım” diyerek düşüncelerini paylaşmış. Yine Kahramanmaraş eğitimine bir dönem emek vermiş, yazıları ile hala katkı veren Sayın Abdulhakim Eren; “Hocam çok güzel bir hikâye. Bugün insanlar kendini yalnız hissediyor. Sebeplerinin bir kısmını yazıda gördük” ifadelerini yazmış… Yalnızlığı yenmek ve kültürümüzü yaşatmak için bu konuda farkındalığı artırmalıyız ve dersimize daha fazla çalışmalıyız…
“Şehir Kültürü ve 46 Altın Anahtar” başlık yazıdan sonra, değerli meslek kıdemlimiz Sayın Dr. Celal Kuru; “Belediye başkan adayı aranırken ufku geniş birisinin olmasına önem verilmesine” dikkat çekmiş. Değerli kardeşim Sayın “Aziz Gül ise, “Yaşanılabilir bir kent için ufku geniş, dar çerçeveden bakmayan proje üreten belediye başkanlarımız olmalı” diye yazmış… Sayın Tahir Sümer; “Medenilik ile bedevilik arasındayız” diye yazmış… Kültür alanında almamız gereken daha epeyce bir mesafemiz var…
“Duvardaki Fotoğraf: Yeter Söz Milletin” başlık yazımdan sonra Sayın Prof. Dr. Niyazi Can hocamız; “Yeter! Yeter! Yeter! Söz de karar da milletindir.” yazmış… Ne kadar doğru söylemek yetmez karar da milletin olmalı…
Şimdilik siz sayın okuyucularım ile sohbet bu kadar… Diğer yorum yazanları da bir başka yazıda değerlendirmek üzere okuyucularıma sağlık ve huzur dilerim…