Bugünkü yazımı iki spor adamına ayırdım. Her ikisi de sporda başarı hikâyeleri yazmış kimseler. Spordaki başarıları yanında gönül adamlıkları artıları.
Öyle az buz da değil yaptıkları.
Spor adına, sosyal yaşam adına kendi yeteneklerini, kendi zamanlarını, kendi özel hayatlarını feda ettiler. Yarandılar, yaranamadılar o ayrı. İnsanoğlu nankör. Verirsin, daha fazlasını ister. Sırtında taşırsın, bir gün ‘Yahu ede in de iki dakika soluklanayım!’ dersin, senden kötüsü olmaz.
Püsük bile insanoğlundan daha vefalı…
Neyse, konuyu sulandırmadan ve suyu bulandırmadan asıl meseleye gelelim.
*
Gerçek manada belediyeciliğin kitabını yazan, gerçek anlamda insan odaklı hizmet vermenin ve hizmet üretmenin mimarı olan Türkoğlu Belediye Başkanı Osman Okumuş’un maharetlerini, hizmet kalitesini, insan sevgisini, basına olan dostluğunu anlatacak kelime ve cümleler bulmak, kurmak çok zor iken, yine yapacağını yaptı, BAL takımı olan Türkoğlu Spor’un sezon açılışına davet ettiğinde, ettiği cümleler, hem her babayiğidin harcı değil, hem de kimse bu kadar iddialı konuşamaz.
Çünkü onun adı Osman Okumuş. Okumuş adam yani. Biz öyle sözde okumuş çoookkk adamlar gördük, şahit olduk ki, bırakın adam gibi konuşmayı, iki kelimeyi bir araya getirmek için başkalarından ödünç kelime istemişlerdi.
Konuşmaktan acizler. Çoğu zır cahil.
Örnek isterseniz verebilirim de, yeri ve zamanı değil. Çünkü bu sıralar moda Osman Okumuş, çünkü bu sıralar O’nun hayata geçirdiği projeler, içinde sevgi olan insan odaklı sosyal çalışmalar.
O gün de söyledi, bugün Türkoğlu ilçe sınırları içerisindeki sosyal ve sportif tesisler bırakın ilçeleri, birçok il’de bile yok iken, sayın Okumuş ilçeyi sosyal ve sportif ağlarla ördü. Onun için de kıskanılıyor.
Bir bakın, bir gözlemleyin Allah aşkına! O izbe, o kırık dökük, o virane haldeki Türkoğlu’ndan eser kaldı mı bugüne! İlçeyi abad etti, iddiası üzere ilçesini üçüncü metropol ilçe haline getirebilmek için yeteneklerini de kullandı, herkesin 10 liraya mal ettiği hizmetleri, projeleri, Osman Başkan 5-6 liraya insanların hizmetine, emrine sunarken, kendisine inanan ve güvenen insanların yaşam kalitesinin artmasından duyduğu mutluluğu herkese yansıttı.
Çekemiyorlar açıkçası. Onlara şunu demek isterim, kıskanmayın ne olur, adam gibi çalışın, sizin de olur!
Yapamıyorsanız, elinizden gelemiyorsa, ne deyim ki size… Bugün Türkoğlu’nun taşı toprağı altına dönüştüyse, bunda o büyük yeteneğin payı vardır.
Özetle, Osman Okumuş’a Türkoğlu, Türkoğlu da Osman Okumuş’a yakışıyor. O’na bir şey daha çok yakışıyor, gülmek ve gülümsemek!
*
Gelelim sayın Fatih Ceyhan’a. Kahramanmaraşspor’a dişiyle, tırnağı ile emek veren, sırtında taşıyan, hizmet eden, kentimizin tek profesyonel takımı olan kırmızı beyazlı sevdaya en güzel yıllarını veren, 7 yıl takımın dertleriyle dertlenip, sorunlarıyla boğuşan delikanlı, yiğit adam.
Başkanlığı bıraktı. Ama takımı değil. Ta ki sezon sonuna kadar, büyütüp beslediği evladı gibi yine yanında olacak. Ama başkan olarak değil artık. O bitti, gitti…
Vay sen misin kulübü bırakan, vay sen misin kulübü başkalarına devretmek isteyen. Millet aldı ele gitti yola. Sistem böyle, biri bırakırsa, bir başkası alacak. Takım sahipsiz kalmayacak. İş dünyası, siyasiler, bürokrasi sahip çıkmadı, bir forma satışları bile onlara yapışacak en büyük ayıp, en büyük günah iken, takıma 7 yılını veren Fatih Ceyhan da yoruldu, o da kendi ifadesiyle etten kemikten birisi.
Neticede bir yere kadar her şey!
*
Bildiğimiz, bizim de tanıdığımız, bizzat görüştüğümüz, oturup sohbet ve haberini yaptığımız talipleri var takımın. Bursa’da tekstil sektöründe faaliyet gösteren ancak Kahramanmaraşlı olan Mustafa Doğan ve ortağı (iş arkadaşı) ama sporun içinden gelen, Kahramanmaraş’ı çok iyi bilen, tekstilci ya iplik ve kumaş alan, spor camiası ile içli dışlı olan Dinçer Akyel. Görüşmeler yapıldı, rakamlar ve şartlar ileri sürüldü, önemli olan niyet iken, ilk görüşmeler olumsuz geçse de, belli olmaz, bakarsınız ilerleyen günlerde takımı alırlar. Hayırlısı demek gerek.
Başkan sayın Ceyhan’ın iddia ettiği gibi, yerli ve milli dediğimiz bazıları da talip imiş ama başkan isimlerini şimdilik vermedi.
Vermedi ama bir bardak suda fırtına kopartma heveslileri, sayın Ceyhan’ı ve arkadaşlarını yıpratma kampanyasına girdiler, onu adeta linçe kalkıştılar. Bardağın dolu tarafına bakmayıp, tuttukları maşalarla, piyonlarla üzerine saldırdılar.
Yıpratmaya çalıştılar. “Yahu bu adam kırmızı beyazlı takım için, sevda için yıllarını verdi, cebinden harcadı, takım ayakta kalsın diye çırpındı. Evini barkını, işini gücünü ihmal etti, takımı transfersiz bırakmadı, satmadı, küçük düşürmedi, bari giderken haddimizi bilelim!” demediler ve dört koldan saldırışa geçtiler.
Ha, saldırın. Yel kayadan ne götürdü bugüne kadar, hiç!
Teşekkür edeceğinize, helal olsun diyeceğinize, hakkını teslim edeceğinize kendi evladınızı vurmaya kalkışıyorsunuz. Tamam, öldürecekseniz(!) ilk kurşunu hiç günahı olmayan sıksın!
Kaldıysa tabi.
Bari biraz ede olun, bari biraza dürüst olun, bari biraz delikanlı olun!
*
Fatih Ceyhan’lar gider, Mehmet Seyhan’lar gelir, ama takım hep baki… Takım kimsenin tapulu malı değil, bu şehrin ortak değeri, sevdası. Siz Fatih Ceyhan’ı değil, Kahramanmaraş’ı küçük düşürüyor, kırmızı beyazlı sevdayı öldürüyorsunuz.
Yazıklar olsun!