İster madeni, ister kâğıt para olsun, her paranın iki yüzü var. Ama bakarsan insanın tek yüzü var. İnsanın yüzünü biraz erteleyeyim de, paranın iki yüzüne gelelim. Madeni paralarda bunlara ‘tura’ ve ‘yazı’ diyoruz. Kâğıt paralarda ise ‘ön yüz’ ve ‘arka yüz’ denildiğini biliyorsunuz.
Paranın iki yüzü olması bir tercih değil, fiziksel bir mecburiyettir.
Maçlarda hakem kaptanları yanına çağırır, kalelerin belirlenmesi için madeni parayı havaya atar, ‘yazı mı, tura mı?’ der. Bilen sahayı seçer. Ve bazı zamanlarda oyunda hile yapmaktan başka bir işe yaramayan yazı ve turaları ekonomiye bağlamadan önce, bir de insanın sözüm ona tek yüzünü, lakin çoğunda mevcut ikinci yüzünü anlatacağım bugün.
*
Bir söz bilirim, ki çokanlamlı, “İnsanların daima başkalarından gizlediği bir ikinci yüzü vardır!”
Tek yüzlü para olur mu, tabi ki olmayacak! Ama insanoğlunun ikiyüzlü olmak gibi bir mecburiyeti yoktur ve olmamalıdır.
Diyoruz da acaba kendi yazdığımıza, kendi söylediğimize inanıyor muyuz? Hayır!
Gelin isterseniz ilk örneği siyasetçilerden verelim. Geçenlerde, bir vatandaş siyasilerden yaka silkerken, lafı pandemi ile özdeşleştirip, pandemi yokken bile siyasilerin her cebinde en az birkaç tane maske bulundurduğunu söylemişti. Bu tespit bana tuhaf gibi gelse de, zamanla o vatandaşa hak vermeye başladık.
Çünkü herkese yeşil ışık yakıyor, herkese pembe gülücükler dağıtıyor, herkese ihtiyaç ve taleplerden ötürü vaadler yağdırılıyor, herkese ‘tamam o iş bende, merak etme!’ diye teminat verip insanları umutlandırıyor, kısa süre sonra da hayal kırıklığı yaşanınca, pişkinlikleriyle de siyaset yaptıklarını zannediyorlar.
*
Paranın iki yüzü, yani yazı ve turası ile işimiz, yorumumuz bitti.
Bu toplum ne çekiyorsa, ne çektiyse iki yüzlü kişiler yüzünden çekti, çekiyor, çekecek de.
İnsafsızlık etmeyelim… Sadece siyasileri ikiyüzlü olarak öne sürmek, yaftalamak haksızlık olurken rotayı, pardon güzergâhı başka kanallara çevirelim de maraza çıkmasın!
Siyasetçi ikiyüzlü de, bürokratları farklı mı?
Gazetecileri de bu kategoriye koymuyor musunuz?
“Tamam, senin oğlanı, kızı, gelinini, damadını işe tabi ki alırım. Senden iyisi Şam’da kayısı” deyip kapıdan dışarı çıkınca arkasından sinsi sinsi gülen ve geleni enayi, ahmak yerine koyan belediye başkanları çok mu farklı?
*
Hatırlıyorum, birkaç siyasiyi takip ediyorum. Vatandaşın çilesi, derdi ve talepleri bitmiyor. Birini hiç unutmadım, ‘İşyerim yandı, oraya gittim, buraya gittim derdime derman olamadılar, bari siz çare olun!’ demiş, o siyasetçi de ‘oğlum, not al, beyefendinin meselesini çözelim’ deyip umut vermişti. Lakin köşeyi dönünce o notlar, o talep kâğıtları çöpe gitmişti.
Öyle bir zamana geldik ki, vatandaş siyasetçiye güvenmiyor.
Gazeteciye güven zaten bitmişti.
Tabeladan öteye gitmeyen dernekler var. Memleketimde 1.100 tane dernek olduğu söyleniyor ki, bunun 800’ün üzerindeki cami yaptırma derneği. Ötekiler (birkaçı hariç) lütfen dernek, lütfen başkan! ‘Sayın başkanım!’ denilmesinden hoşlanıyor, haz duyuyor, mutlu oluyorlar herhalde.
Memleket başkandan geçilmiyor. Maşallah herkes ya ‘müdür’ ya ‘başkan’ bu şehirde. Sallasan başkana, müdüre değiyor.
*
Bu şehir adam olmaz diyorlar.
İki yüzlü bürokratı, siyasetçisi, başkanı ve gazetecisi olduğu müddetçe, bütün suçu ve günahı paraya ya da Malik Ejder Hazretlerine yüklemek haksızlık, iki yüzlülük değil de nedir ya!
Milletin yüzünün tura’sı silinmiş, para ne halt etsin!