Bayram Arapça olan “Iyd” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Iyd; neşe, mutluluk, sevinç, refah, eğlence gibi anlamlara gelmektedir. İslam’ın ilk yıllarında (Mekke dönemi) Mekke müşrikleri tarafından, bu yeni dine (İslam) girenlere uygulanan baskı, ambargo, boykot ve tehditten sonra gerçekleşen hicretle, Medine’ye göç eden Müslümanlar, Medine ahalisinin belli günlerde neşe ve sevinç içerisinde eğlendiklerine şahit olmuşlardı. Bir gün ashaptan biri:
-Ey Allah’ın Resulü! Medineliler yılda iki kez bir araya gelip topluca eğleniyorlar. Bizde onların bu neşe ve sevinç etkinliklerine katılalım mı? sorusuna, Müslümanların taklitçi durumuna düşmesine gönlü razı olmayan Allah’ın Resulü (SAV.) Efendimiz: “Allah-u Teâlâ size, onların o iki eğlence gününe bedel olarak, iki bayramı meşru kılmıştır. Bunlar Iyd-ı Fıtr (Ramazan Bayramı) ve Iyd-ı Adha (Kurban Bayramı) dır.” şeklinde cevap vermiştir.
***
Ramazan bayram günleri; Regaip gecesi ile başlayan Miraç, Beraat geceleri derken Kadir gecesi ile adeta taçlanan, rahmet ve mağfiret kapısı olan üç aylar sürecinin, (Recep, Şaban ve Ramazan Ayı ) Ramazanda tutulan orucun bitimi ile zirveye ulaştığı mübarek günlerdir. Bu günlere varmadan önce; Oruç tutmak suretiyle olanca gücümüzle kötülüklerden uzaklaşarak vücut azalarımıza oruç tutturmaya gayret edebildik mi? Açlığın, susuzluğun ne olduğunu bire bir yaşayarak ihtiyaç sahiplerine elimizi uzatabildik mi? Onların elinden tutabildik mi? Sahuru ve iftarıyla, teravihiyle, ihya edilen kadir gecesiyle, yapılan duayla, mukabelesi ve hatim’iyle, yüzde yüz manevi kazanç mevsimi olan Ramazan ayı ve orucu hoşnut olarak gönderebildik mi?
***
Cevabımız “EVET” ise; İlahi zenginliğiyle imanlı gönüllerde mutluluk filizleri yeşerten, rahmet ve mağfiretiyle müminleri Allah’a yaklaştıran, fazilet ve bereketiyle ruhlarımızı, evlerimizi ve sofralarımızı donatan Ramazan Ayının gidişine üzülmek değil, bu sayılı günlere yol azığı olarak ne verebildik onu düşünmektir. Bize ne bıraktı ve bir yıl sonra –kısmetse- tekrar gelince bizi ne halde bulacak, onu hesap etmektir.
Cevabımız “EVET” ise; alışverişte kazançlı çıkan tüccar misali, -buruk bir sevinçte olsa- elbette ki sevinçli olacağız, mutlu olacağız. Çünkü oruç ibadetini dört dörtlük ihya emek suretiyle manevi kazancımız kat kat artmış bulunmaktadır. Çok büyük oranda kar elde edilmiştir. Bu sevinç bundan dolayıdır. Varılan neticede; bayramlaşmak, toplumsal barış ve huzur içinde bulunan Müslümanların en tabii hakkı olmuştur. Yoksa Ramazan ayından kurtulduğumuz için Bayram etmiyoruz.
***
Ama bu gün durum böylemi? Günümüz dünyasında iki milyara yakın Müslüman nüfusu yaşamaktadır. Bunlardan bir kısmı hürriyet ve istiklalden mahrum. Bir kısmı iç huzurdan yoksun. Bir kısmı da zalimlerin zulmü altında inlemeye, kan ve gözyaşı dökmeye devam etmektedir. Kalan kısımlarda ise; gayretsiz kazanma çoğalmış, saygı ve müsamaha yok olmuş, yanlışta ısrar artmış, güvensizlik had safhaya ulaşmış, haram ile helal birlikte işlenir olmuş, aileler parçalanmış, boşanmalar çoğalmıştır. Acaba bütün bunlar İslam’ı gerektiği gibi yaşayamadığımızdan mı ileri geliyor dersiniz?
Allah Resulü (SAV.)’: “Bayram gecelerinin dualarının geri çevrilmeyeceği gecelerden olduğunu” haber veriyor. O halde biz de Yüce Rabbimize:
Müslümanların şuurlanıp İslam’a sarılmaları için, Filistin’de, Irakta, Suriye’de ve dünyanın neresinde olursa olsun yapılan haksızlık ve zulmün bertaraf edilmesi için, akan kanın ve gözyaşının durdurulması için, İslam Ülkeleri ve toplumları arasında birlik ve kardeşlik duygularının gelişmesi ve pekişmesi için, yalvaralım.
Kalın sağlıcakla…