Bilgi üretiminin hızla arttığı bir dünyada yaşamaktayız. Üretilen bazı bilgilerde uzun ömürlü olmuyor. Beceri alanları çeşitleniyor; bir kısmı beceriler eskiyerek yok olup gidiyor ve hayatta var olmak için yeni bilgi ve becerilerin öğrenilmesi zorunlu olarak karşımıza çıkıyor.
Artık bırakın ilkokul veya lise eğitimini üniversite eğitimi ile bir ömür boyunca ihtiyaçları karşılamak ve sorunları çözmek mümkün değil. Bu nedenle mezuniyet sonrası eğitim programlarının önemi arttı.
Kendini yenileme/geliştirme için bireylere bir görev düşmekte. Bu amaçla bilgiye erişmek oldukça kolay olup süreli ve süresi yayınların birçoğunu internet üzerinde takip etmek veya satın almak mümkün. Tabii hepsinden önemlisi düzenli kendimizi yenilemek için önemli bir vasıta var: Okuma alışkanlığı. Maalesef okuma alışkanlığımız ise yeterli değil!
Bilge İnsan (Bİ) ziyaretine gelen birine soruyor: Ne okuyorsun?
-Ziyaretçi “Üstadım, kitap adını hatırlamıyorum, ama ‘Ali topu at’ diye bir şey vardı.”
Bu cevap için, gençlere uzun yıllar Cin Ali serisinin ilkokul birinci sınıflarda okumayı öğretmek için kullanıldığını hatırlatmak isterim.
Geçen günlerde uzun süredir haberleşmediğim “Bilge İnsanın” aradım. Yukardaki anekdotu hatırlattım. Karşılıklı gülüştük, şunu anlattı:
O defteri kapattık!
“Bizim işlere bakan bir yardımcı personel (YP) var. Geçen sabah karşılaştık ve aramızda şu şekilde bir diyalog geçti:
Bİ:-Nasılsınız?
YP:-Hamdolsun, iyiyiz sağlığınıza duacıyız, siz nasılsınız, ne yapıyorsunuz?
Bİ: Bizde sizlere duacıyız, bildiğin gibi yolumuz ilim yolu!
YP: Hocam biz o defteri ilkokuldan sonra kapattık! Yaş 45! O günden bu yana hiç kitap okumadım…
Bİ: Bayağı erken değil mi okumayı, yazmayı bırakmak için?
YP: Unuttum! Ehliyet sınavına gireceğim. Bir trafik kitabı aldım, onu okumaya çalışıyorum…
Ya veriler ne anlatıyor?
Öğrenciler bile okumuyorsa…
Türkiye’nin nüfusu 82 milyon civarında ve 24-25 milyonu ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar eğitime devam eden öğrencimiz var. Yani yaklaşık olarak nüfusun % 25-30’u öğrenci.
Gazetelerin toplam satışları (tirajları) birkaç milyon civarında. En yüksek tiraja sahip gazete bile zar zor günde 200-300 bin satılıyor. İnternetten günlük yazarların okunma sayısı yüzbinler civarında. Okulda, evde, akıllı telefonlarla hemen her yerde internet var. Fakat internette köşe yazarlarının okunma sayısı düşük. Bir ara merak edip köşe yazılarının okunma sayılarını çıkartmıştım:
-10 binden fazla okuyucu alan yazar sayısı 4 adet.
-5-10 bin okuyucusu olan yazar sayısı 9 adet.
-5 bin ile 1 bin arasında okuyucusu olan ise yazarlar ise 30 civarında.
-Geri kalanlar yazarların okuyucu sayısı ise binin altında…
Bir hesaplama yapsanız günlük yazarların okunma sayısı 150 bini bulmuyor…
Bu verilere bakınca interneti hangi amaçla kullanıyoruz dersiniz?
Bu okuma oranlarına bakınca öğrencilerin %15’ine bile denk gelmeyen bir okunma var. Öğrencilerin bile % 10-15’i okusa basılan kitaplar, gazeteler, dergilerin milyonlar satması gerekmez mi?
Galiba “O defteri kapattık!” sözü salgın gibi toplumu sarmış…
Salgın…
Salgın belli bir hareketin, davranışın, sözün toplumda yaygınlaşması anlamına gelmektedir. Yukardaki verilere bakılırsa tam bil salgın hali!..
Bilgi toplumunda dünyada millet ve devlet olarak var olmak istiyorsak kendimiz yenilememiz gerekiyor. Bu amaçla en önemli vasıtalardan biri okumak. Ama bu konuda bırakın sıradan insanları öğrencilerin/eğitimcilerin durumu bile içler açısı…
Ha bire kitaplar yazılıyor ama okunuyor mu? Ha bire gazetelerde/dergilerde köşeler yazılıyor yor ama okunuyor mu? Ha bire birileri bir şeyler anlatmaya çalışıyor dinleniyor mu? Toplum/devlet için kurtuluş reçeteleri havada uçuşuyor. Uzatmadan yazılıyor çiziliyor, konuşuluyor ama kim/ler bunlara (uzmanlara) kulak veriyor? Yazılan reçeteleri kim eczaneden alıyor, aldığı ilaçları kullanıyor?
Yoksa bunlar faydası (!) yazılarmı?
Son söz: Reçete yazmakla hasta iyileşmez ilacın kullanılması gerekir.