Yaz mevsiminde, insan fazla terliyor. Ter de kaşıntıya neden olurken, olur olmaz yerde, insan huzursuz olsa da, bir yerini kaşıma gereği duyuyor.

Ya kafasını kaşıyor, ya kolunu, bacağını…

Ya ada bir yerinizi sinek, böcek ısırıyor, hayda eller vücudun muhtelif yerlerinde tura çıkıyor, kaşın babam kaşın! Bazen da öyle tatlı tatlı kaşıntı geliyor ki, durduramıyorsun, kendine hakim olamıyorsun. Kaşıntı başlamış bir kere, keyif bile aldığın oluyor.

Aslında şiddetli kaşıntı bir deri hastalığı… Günde 18 saat kaşındığınızı düşünün, beraberinde gelen uyku bozukluğu, yorgunluk, bunlara bağlı depresyon. Doğru tanı ve tedavi ile kontrol altına aldınız aldınız, yoksa bir başladınız mı tatlı tatlı kaşıntıya, maazallah durdur durdurabilirsen!

Bir şeyler yersiniz, alerji yapar, kaşınır durursunuz. Dokunur bir şeyler, siz de doktora gitmeyi zül sayar, ellerinize talim ettirirsiniz.

*

Bazıları da durduk yerde kaşınırlar.

O zaman birileri devreye girer, ‘kaşınanı kaşırım!’ der, başlar kaşımaya…

İster gazeteci olsun, ister siyasetçi, ister işadamı, isterse padişahın püsküllü oğlu, ister bürokrat, ister başkan. Gerçi bu şehirde ve her yerde elini nereye atsan, elini sallasan başkana değiyor ya, o da ayrı mesele; bazıları durduk yerde gündeme gelme adına apır zapır laflar eder, bir şeyler söylediğini zanneder, memlekete yararlı hizmetlerde bulunduğunu iddia eder ama araştırıyorsun, alt tarafı bağlar gazeli.

Eleştirince de kızılca kıyameti kopartıyor.

Ama kaşınıyor adam!

*

Bol keseden palavra savurmayı, desteksiz atmayı seviyoruz. Duyumlarla, dedikodularla geçiyor hayatımız. Kim nerede ne yaptı, kim kimden ne aldı, kim kimin kucağına oturdu, kim kimin adamı, kim kime kuyruk salladı, kim kime ‘canım, şekerim!’ dedi, kim kimin bağında diki diki etleri mideye indirdi, kim kime ‘sen ağasın, sen paşasın, sen beysin!’ diye yalakalık yarışına girdi, işimiz gücümüz bu.

Ehliyetli, liyakatli, üreten, istihdam sağlayan birini övseniz, ‘hah, bu bundan para almasa bunları yazmazdı, yazdığına göre malı götürmüştür!’ gibi yakışıksız, çirkin iftira ve ithamlarla karşı karşıya kalırken, eleştirdiğiniz kimse için de, ‘Bak! Adam ilan reklam vermedi, abone olmadı diye yerden yere vuruyor! Malı götürseydi, kapsaydı üç beş kuruş, bu eleştiri yapmazdı, yapamazdı’ gibi saçma sapan bir zihniyetin hakim olduğu şehirde, kaşırsın da kaşıyor diyorlar.

*

Bazı kara zihinli, bazı kara zekâlı kimseler de bazılarının avukatlığına soyunur. Yazının içinde, meselede kendisini ilgilendiren zerre kadar bir bırakın cümleyi, bırakın kelimeyi nokta bile yokken, kalkar seni hesaba çekmeye çalışır.

Kuş beyinlinin önde gideni halbuki…

Parti, partili ayağına sığındığı limanı kalkan edinip, başkalarına hakaret etmeyi milli ve yerli vazife sayan soytarılar, başkalarının avukatlığına soyunur, senin üzerinde ahkâm keser, ona buna laf yetiştirir, gazeteciyi, gazeteyi beğenmez. Oysa hayatında bir gazete alıp okumamıştır, ama saplantıları vardır partisinden ötürü, kendini siyasi allame yerine koyup, sana hak etmediğin hakaretleri saydırmayı kendine vazife addeder!

*

Gazeteci arkadaşlarımız, sizi temin ederim bu şehirde en dürüst, en ilkeli, en saygılı kamu görevi yapıyorlar.

Eleştiriler tabi ki olacak. Yazan da eleştirecek, okuyan da…

Bu insanların demokratik hakkı. Bunu elinden alamazsınız, gücünüz de yetmez zaten!

Ancak… Herkes de eleştiriye tahammül edecek. ‘Beni kimse eleştiremez, ben ne dersem o!’ mantığı yürümez. Bu mantıkla gazetecilik de olmaz zaten!

Padişahları eleştiriyorlar, Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştiriyorlar, İsmet İnönü’yü eleştiriyorlar. Gelmişi geçmiş eski ve yeni siyasileri eleştiriyorlar şu gün olmuş. Belediye başkanlarını da… İstenirse, hepimizin de eleştirilecek bir yanı mutlaka vardır, bulunur da… Kimse dört dörtlük değil ve kimse de peygamber torunu hiç değil. Kuluz neticede, beşeriz ve şaşarız!

Yazılan makale, verilen haber doğru değilse, yanlış giden bir şey, birileri varsa, tabi ki eleştiri hakkını kullanacak köşe yazarı ya da bunu kendine hak sayanlar.

Kaşınacaksa, ihtiyaç duyuyorsa, kaşıntıyı seviyorsa, ihmal etmeyecek, üşenmeyecek, kaşıyacaksın! Sebepsiz, mesnetsiz değil.

Belden aşağı olmamak kaydıyla…

Özel hayatlara girmeden, hepsine eyvallah!