Biz senelerdir ‘demokraside çare tükenmez’ der, demokrasi de tartışılır hale gelince, ya da geldiği günden bu yana, biz öyle bilsek de, meğer değilmiş, hilede, hurdada, sahtekarlıkta da çareler tükenmiyormuş.

Bunları öğrenmenin eğitimle, yaşla alakası yok. insan yaşadıkça, görüp gezdikçe öğreniyor. Hayat mektebi dediklerinden mezun olanların bildiği gerçekler daha fazla iken, evet, yalın sınır tanımıyor. Yalan söyleyeni Ahırdağı’na kaldırmıyorlar, nasıl olsa gümrük de alınmıyor, vergisi de yok, salla gitsin.

Yukarıda söyle yalanı, aşağı inince sen de kendi yalanına inan.

Peki sorsam size, yalanı en çok kim, kimler söyler?

*

Sınava sorusu değil bu. Basit bir soru. Cevabı zor mu, canım çevrenizde, ailenizde, her gün beraber olduğunuz kimselerde bu soruya doğru cevap verecek kimse yok mu?

Siyasetçi yok mu mesela yakınınızda, çevrenizde, ailenizde.

Onlara sorun bakalım, ne cevap v erecekler. Ya da bir sıralama yapsanız, iste tutsanız, ilk sırayı kim alır?

Siyasetçiler mi, gazeteciler mi, avukatlar mı, belediye başkanları mı, esnaf mı?

İşadamı mı dediniz. Yooo, onlar ticaretine, kazancına bakar. Bırakın yalan söylemeyi, düşünmeye bile zamanları olmaz gariplerimin.

Haaa, içlerinde kallavi, söyleyince memleketi uçuran, birbirine düşüren, kutuplaştıran işadamlarımız yok mu, abooooo, Allaha şükür var tabi.

Allah onların da yokluğunu vermesin!

*

Bizim şehir, fitne üretim merkezi gibi maşallah. Kimse kimsenin bir adım ileri gitmesini, bırakın zemzemle yıkanmayı, bir damla su içmesini, bırakın pastayı, bir dilim ekmek yemesini, bırakın zirveye t ırman8maypı, yerinden bile kalkmasını, kımıldamasını istemiyor.

Hep ben, ben, ben…

Kendini bu şehirden sorumlu addedenler, ben ağayım, ben paşayım, ben ağabeyim diyenler, bu şehre değer kazandıran, insanların ekmek yemesine vesile olanlar için dahi fitne üretim merkezi kurdular.

FÜM yani…

Bu şehir için, şehrimin kalkınması, büyümesi için her şeyini feda eden her kim ise, onlar başımızın tacı iken, bir kelimede, bir cümlede fitnenin, iftiranın, yalanın içine çekmek ne delikanlılığa sığar, ne erkekliğe, ne de vicdana…

Şayet sizi de FÜM’den besleniyorsanız, afiyet şeker, bal olsun!

*

Siyasete dahil, günlük yaşamda çevrenizdekiler, hele düşmanları, hasımları da varsa, size; “Bize, muhalefete karşı, falan feşmekana karşı kullanabileceğimiz, yalan-yanlış da olsa bazı sayılar verin!” diyen utanmazlar, kendileri yalan batağında beslenmeye devam ediyor.

Ünlü ozanımız merhum Aşık Mahsuni Şerif’in, ‘Yalancısının inanamam, gayri sana güvenemem…’ türküsü kulaklarımda iken, kime inanacağımı şaşırdım doğrusu.

Dürüstlük en yüce erdem. Ama yanında hileyi, sahtekarlığı, üçkağıdı, aldatmayı, sever gibi yapıp nefret etmeyi de koyarsanız, kavga ederler.

İşin hilesinin dürüstlük olduğunu Gaziantep’in efsane başkanı, işadamı  Abdulkadir Konukoğlu her zaman söylüyor. Ama biz hileyi meslek edindik, yaşam biçimi kabul ettik. Herkeste bir hile kurnazlığı. Esnafı, ticaret adamı, gazetecisi, işadamı hile üstüne bina inşa ederken, bunu yapanlar camilerde namazlarda en ön safta namaza duruyorlar ya, işte bana en çok da o koyuyor!